Her toplum doğayı, insanı, dini ve tanrısal konuları, öteki dünyayı ve yaşanılan hayatı anlamlandırmak ister. Antik Yunan dünyasında felsefeden önce mitolojik düşünce vardı. Burada hemen söylenmelidir ki insanlık tarihi boyunca karşımıza çıkan ilk bütüncül düşünme biçimi de mitolojik düşünmedir. Mitolojik düşünme ilk bakışta saçma ya da çocuksu görünebilir ancak gerçekten hayatı kendi yaşama koşulları içinde anlamlandıran bir düşüncedir. Mitoslar, onlara inanan insanlara ve topluma, evrenle, toplumla ve insan ile ilgili bazı teorik çözümler öneriyordu. Mythos (Mitos), bir yaşama ve düşünme tarzı bir başka ifadeyle dünyayı anlama biçimidir. Mitolojik düşünce, insanın bir takım sorular sorması ve bu sorulara cevap aramasıyla başlamıştır. Bu sorulardan bazıları ‘neden varım?’ ‘her şey nasıl var oldu?’ ‘evren nedir’ gibi sorulardır ve mitoloji bu sorulara kendi düzeyinde cevap verir. Elbette bu cevaplar bilimsel düzeyde sıkı nedensellik ilkelerine bağlı olan cevaplar değillerdir. Bununla birlikte mitoslar, evrendeki her şeyi kişileşmiş ve canlı olarak görürler. Mitolojik düşünce biçiminde tabiatla konuşulur, tabiata saygı duyulur. Her şeyden önce bu evrenin kuralları vardır ve onları bilmeli ayrıca onlara saygı duyulmalıdır.
Mitosların gözünde evrendeki her şey, her varlık bir “sen”dir. Mitolojik düşünme biçiminde kurulan bağ “ben” ve “sen” bağıdır. Bu iki taraf bu bağ ile birbirine bağlanır. Modern düşüncede ise bu durum daha farklı bir forma dönüşmüştür. Modern düşüncede ‘ben-sen’ bağı değil ‘ben-o’ bağı vardır. Buradaki O, cansız olarak görülür ve benim irademin üzerinde iş göreceği malzeme olarak değerlendirilir.
Mitolojik düşünme biçiminde nedenler önemli değildir. İçinde yaşanılan toplumun teorik ve varlıksal sorularına cevap verilir ve toplumuna bir evren tablosu sunar. Bu evren tablosunun yanı sıra insanlara, kendilerinin ne olduğunu da söyler ve onlara dünyadaki anlamlarını da bildirir. Son olarakta nasıl yaşamamız gerektiği gibi toplumsal ilişkilerde nasıl davranmamız gerektiği de ele alınır. Bu nedenlerle mitos, bir yaşama tarzıdır.
Mitolojiler bizlere var oluş, hayat, doğa, ahlak, din, ölüm gibi konularda cevaplar verir ancak ‘ben neden var oldum’ ‘hayat neden ve nasıl var olmuştur’ ‘doğa nasıl işlemektedir’ ‘’ahlak nedir, neden gereklidir’ ‘öldükten sonra ne olacağız’ gibi sorular sormaz bizlerin sormasıyla da ilgilenmez. Bunların cevapları onda zaten çok açık bir biçimde baştan verilmiştir, dolayısıyla artık bir sorgulama değil inanç beklenir. Mitoslar, toplumda meydana gelen her türlü soru ve soruna yanı sıra durumlara ve olası problemlere daha baştan çözüm bulurlar çünkü mitoslar da insan aklının ürünleridir ve bu insan aklı insan aklını ikna ettiği sürece önemini korumayı başarmışlardır. Bununla birlikte bazı büyük denemeyecek sorular sorup kendi kendine cevap veren mitolojik düşünceler vardır. Ancak ne zaman ki mitoslar, tarihsel gelişme gösteren insan aklının ve toplumların sorduğu sorulara yanıt veremez olmuşlar işte artık bir zorunluluk ve gereklilik olarak felsefe ortaya çıkmıştır.
FELSEFEYİ DOĞURAN GELİŞMELER
Mitoloji, sabit bir zeminde ilerlemesine rağmen yüzyıllarca gücünü ve etkinliğini korumuş ve MÖ 8.-5 yüzyıllar arasında eski gücünü yıl yıl giderek yitirmiş ve çöküş sürecine girmiştir. Artık insanların sorgu ve meraklarını tatmin edecek bir gücü kalmamış ve buna paralel olarak felsefe ortaya çıkmıştır.
Eski Yunan dünyasında mitolojik düşünceyi benimseyen gruplar, çoğunlukla toprak sahibi aristokratlardı. Bunların şairi de Homeros’tu. Toprak, zamanla giderek zenginlik ölçütü olmaktan çıkmış ve onun yerini para almıştı. Artık insanlar Homeros’un anlatılarıyla tatmin olamamaya başlamış, eski mitolojik yaşam tarzı yeni problemleri çözemez hale gelmiş ve bu düşünsel gelişme süreci ile aristokrat sınıfta giderek güç kaybetmiş sosyal ve siyasal olaylar paralellik göstermiştir. O güne kadar yönetimde hiçbir hakları olmayan işçiler önce zanaatkarlık yapmış, bu sayede para ve mal biriktirmiş ve gemicilik yapmışlardır. Buna göre felsefenin ortaya çıkış nedenlerinden biri de topraktan metaya (para) geçilmesidir diyebiliriz.
Gemiciliğin başlaması da felsefenin doğuşunda önemli bir yere sahiptir. Çünkü Eski Yunan dünyasının vatandaşları, gemicilikle birlikte artık farklı ülkelere ve kültürlere seyahat etme fırsatı bulmuşlar ve gördükleri farklılıkları sorgulamışlar kendi medeniyetleriyle karşılaştırmaya başlamışlardır. Ayrıca artık doğa hakkında da gerçek ve pratik bilgilere sahip olma gerekliliği doğmuştur. Çünkü örneğin gemicilikten bahsedersek, rüzgarları bilmek, anlamak, gökyüzünü tanımak, kısaca doğa hakkında pratik bilgilere sahip olmak gereklilik haline gelmiştir.
FELSEFENİN PİRİ ‘PROMETHEUS’
Hesiodos’ta tüm bu konuların etrafında toplandığı bir problem vardır; Prometheus problemi. Pro ön, Metheus akıl demektir. Prometheus, ön akıl, akılca önde gelen demektir. Eski Yunan dünyasında tanrılar insanlarla sürekli ilişki içindedirler ve tanrılar kendi içlerine iki yüzlü kandıran ve kandırılabilen varlıklardır. Bu nedenle filozofların önüne çıkamamışlardır. Bununla birlikte insanlarla tanrılar arasında sürekli bir kavga da mevcuttur. Prometheus’ta titan bir tanrıdır ancak tanrılarla olan savaşı sonucu tanrılara kin beslemiş bu yüzden insanlığa bilgeliği, tekniği ve insan olmayı öğretmiştir. Prometheus, ideal dünya ile reel dünyayı birbirinden ayırmıştır, böylece felsefeye tanrılar katından bir kapı açılmıştır.
ESKİ YUNAN DİNİ
Mitoloji konusunda Eski Yunan dünyasında iki temel kişi vardır. Homeros ve Hesiodos. Bu iki kişiye bugünden bakarak Eski Yunan’ın ilk ve son iki büyük peygamberi diyebiliriz. Homeros MÖ 800’lü yıllarda yaşamış bir şairdir. Destanlarında MÖ 1200’lü, 1100’lü yılları anlatır. Bu öyküler Eski Yunan dünyasının belkemiğini oluşturmuştur. Homeros, eserlerinde mitolojik sorular sorar ve bunlara onların ağzından cevaplar verir. Homeros, muhteşem şairlik üslubuyla adeta eski Yunan dilinin temsilcisi haline gelmiştir ancak bu dönemle ilgili Eski Yunan dünyasında bilmemiz gereken belli başlı şeyler vardır. Şöyle ki; Eski Yunan’da tek tanrılı dinlerde görüldüğü gibi vahye dayanan bir din anlayışı yoktur. Homeros, eserlerinde tanrılara saygı duyar ancak onlara kutsal bir değer atfetmez. Bu nedenle Eski Yunan’da din anlayışı hiçbir zaman kurumlaşamamış, bir dinsel sınıf ya da dinsel yönetici sınıf bugünkü kilise-rahip temelli bir dogmatik din anlayışı hiçbir zaman olmamıştır. Dinsel yapılanma, kurumlar üzerinden değil sosyal ve toplumsal kurumlar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Eski Yunan’da din anlayışı farklı türlerde kavranır. Bunlardan biri halkın yaşadığı dindir. Her evin veya klanın kendine özgü bir tanrısı olduğu gibi bu tanrılardan vahiy alma yoktur esinlenme vardır. Bir de mysterie denen tarikatlaşma yoluyla ortaya çıkan dinler vardır. Bu dinlerin başında daha çok öteki dünya ve din konusunda uzmanlaşmış olan Demeter dini gelmekle birlikte bu tür tarikatlaşma yapılı dinlerde ibadetler özel ve kapalı biçimde yapılır. Ayrıca bu dinler de orta ve alt sınıfın ilgisini çekmeyi başarmıştır ve toplumda bir karşılıkları olmuştur.
ESKİ YUNAN DİNİNDE EVREN TASARIMI
Eski Yunan düşüncesinin temel kabulleri şunlardır: Başlangıçta hep ezeli ve ebedi olan bir madde vardır. Bu başlangıç maddesi, zamanla düzenli bir evren olan kosmosa dönüşmüştür. Bu madde canlıdır, canı vardır ayrıca kutsaldır da. Eski Yunan’da can kelimesinin adı pshyke’dir. Bu ruh ilahi bir ruh değildir, bir meteordur. Homeros’ta temel madde okeanus’tur ve bu su da hareket halindedir ancak bu hareketin kaynağı aranmaz. Homeros, sudan kosmosa geçişi anlatamaz ancak bize evrenin yapılışını anlatır. Hesiodos’ta ise bu temel madde, khaos’tur ve hareket etme görevi eros’a yüklenir. Başlangıçtaki bu temel madde sınırsız ve niteliksizdir ve zamanla kosmosa, yani belirli sınırlı bir evren haline dönüşmüştür. Yani bu madde canlı olduğu için kendiliğinden bir devinmeyle evren haline dönüşmüştür. Eski Yunan düşüncesinin yaratılış konusunda temel kabulü budur. Bu evrendeki her şey canlı ve bilinçlidir. Doğadaki olayların ilahi bir düzeni vardır. Bu düzeni aşan herkes, tanrı da dahil, cezalandırılır. Eski Yunan düşüncesi, doğal olaylar arasındaki ilişkileri nedensellikle değil mitolojiyle açıklamaktadır.
Eski Yunan düşüncesinin arka planında, mitoloji tarihi vardır. Zamanla ortaya çıkan felsefi düşünce, içinde doğup büyüdüğü dünya ile çatışmıştır ancak bu çatışma kavga dövüş düzeyinde değil fikirsel düzeyde gerçekleşmiştir. Mitolojik Dünya görüşünde tanrıların varlığı söz konusu yapılmazdı ancak felsefe bu konudaki temel kabulleri deşmiş içinden çıktığı dünyayı eleştirmiştir.
ESKİ YUNAN DİNİNDE İNSANIN YARATILIŞI
Eski Yunan dünyasında maddenin ortaya çıkmasında tanrıların bir etkisi veya katkısı yoktur ancak bu tanrıların doğadaki olaylara müdahele edebildiklerini görürürüz. Homeros’ta insanın nasıl yaratıldığına ilişkin bir bilgi yoktur. Hesiodos’ta ise eskiden var olan bir soydan, Altın Çağ’dan bahsetmiştik. Bunu Kronos yaratmış. Bu soy, cennette yaşamış bir soydur. Kronos, bir malzemeden insanı şekillendirdi demiştir
Bunların dışında Eski Yunan dünyasında daha sonraki kaynaklardan insanın yaratılış ve varoluş serüvenini anlatan iki tür öykü vardır:
Birincisi, insanların kendiliğinden meydana gelmiş olduğu ileri sürer. Ağaçlarda, topraklarda yetişiyor verimli, nemli ve balçıklı bir topraktan insanın çıktığını söyler bu öykü.İkincisi, Dionysos isimli bir tanrı ile ilgilidir. Bu tanrı, neşenin, sevincin, çılgınlığın ve şarabın tanrısıdır. Bu tanrıyı titanlar, yani doğadaki acımasız güçler bir gün yutuyorlar. Bunun üzerine Zeus’ta hepsini yakıyor. Onların yanmasıyla, bir kül yığını ortaya çıkıyor. O külü daha sonra su ile karıştırıyor ve insanı yaratıyor Zeus.
Yunan mitolojisinde, insanın bünyesinde titanik, kötü güçler olduğuna dair bir yan vardır. Bu kötü yan hemen hemen tüm kültürlerde bedeni aşağılama biçiminde kendisini gösterir. Fakat aynı zamanda insanın içinde tanrı Dionysos, yani ilahi, ölümsüz bir yönü de vardır. O halde insan bir yönüyle maddi, bir yönüyle tanrısaldır. Bu düşünce Yunan insanına, tanrısal adaleti insan olaylarının alemine taşımakta yardımcı olmuştur.
Başlangıçta, Homeros ve Hesiodos’ta ceza ve ödül bu dünyada veriliyordu. Öç alma bu dünyada vardı. Ölümden sonra hayat fikrine gelirsek, Homeros ve Hesiodos’ta silik bir biçimde de olsa başlayan bu anlayış, Eski Yunan dünyasında, insan ruhunun yaptıklarından sorumlu olduğu fikri olarak ortaya çıkmıştır bu fikir de aslen Mısır’dan gelmiştir. İnsanın dünyadaki yaşamına dikkat etmesi gerektiğini anlatır bu fikirler. Bu fikirler sonucunda Eski Yunan dünyasında arınma, temiz ahlaklı olma anlayışı ortaya çıkacak ve böylece, bu dünya ve öbür dünya gibi çifte bir ruh anlayışı gelişecektir. Bunlardan ilki ruh göçüyle ilgilidir. Ruh göçü, Hint’ten gelen bir anlayıştır. Ruh göçü inancında, insanın bu dünyada yaşadığı hayatın tam anlamıyla simetrik bir halinin diğer hayatında başına geleceği inancı vardır. Yani hayatını ‘köpek’ gibi yaşayan biri, sonraki hayatında dünyaya bir köpek olarak gelecektir. Yine ölümden sonra ceza ve ödül fikri de bir diğer anlayış olarak gelmiştir. İşte Felsefenin başlangıcından önceki din, toplum ve kültür anlayışı buydu. Homeros ve Hesiodos’tan sonra ise gelecek olan Thales’le birlikte Milet okulu kurulacak yani felsefe gerçek anlamda başlayacaktır.
Homeros ve Hesiodos ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki yazımızı da inceleyebilirsiniz;