1. Anasayfa
  2. Felsefe

Bilginin Kaynağı (Rasyonalizm-Ampirizm-Sentezci Yaklaşım-Entüisyonizm)

Rasyonalizm (Akılcılık), Ampirizm (Deneyimcilik), Sentezci Yaklaşım, Entüisyonizm (Sezgicilik) konuları videolu görsel destekli detaylı konu anlatımı...

Bilginin Kaynağı (Rasyonalizm-Ampirizm-Sentezci Yaklaşım-Entüisyonizm)

RASYONALİZM (AKILCILIK) (USÇULUK) (a priori ve Tümdengelimsel)

Akılcılık bilginin tek sınama ölçütü tek kaynağı akıldır der. Bir başka ifadeyle aklın kutsanmasıdır. Rasyonalizmin felsefede bir diğer ifadesi de usçuluktur. “Us” Arapça akıl demektir. Bilginin malzemesi tümdengelimsel olarak üretilir. Akılcılık ampirizm ya da diğer adıyla deneyimciliğe tamamen karşıt bir yaklaşımdır. Akılcılık, hayatla ilgili bilgilerimizin düşünce ve kavramların doğuştan olduğunu iddia eder. Bilginin deneyimden bağımsız olarak doğrudan aklın kendisinden geldiğini savunan akımdır. Bilgi doğuştan gelir yani a priori’dir gerçek bilgiler ve tümdengelimseldirler. Duyguları ve duyumları düşüncelerimizin dışında tutmak en doğru kararlar almamıza ve en faydalı sonuçlara neden olur.  Bu kâinatta bu evrende bilinmeyen hiçbir şey yoktur aklımız olduğu için bunu şimdilik bilmiyor olsak bile bir gün mutlaka bileceğiz. Tüm evrende her şey yasalara bağlıdır ve akılla bu yasalar bilinirse her şeyin açıklaması da bulunabilir. Akılcılığın kökenleri Antik Yunan’a dayanır.
Rasyonalizmin temeli Antik Yunan’da atılmış olmakla birlikte Parmenides, Sokrates, Platon gibi filozoflar olmakla birlikte Descartes, Spinoza ve Leibnz’de bu akımdandır.

SOKRATES VE RASYONALİZM

Sokrates, Antik Yunan filozofudur. “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” dedi ve hiçbir kitap yazmadı bir yazılı eser bırakmadı. Sokrates’i tanımamızın nedeni öğrencisi Platon’dur. Sokrates’i anlatarak ve kendi eserlerinde hatırlatarak Sokrates’in Dünyaca bilinmesine neden olmuştur. Sokrates sürekli Atina sokaklarında dolaşır ve insanlarla felsefi tartışmalar yapmaya çalışırdı. O kadar ki, bu süreç bir süre sonra Sokrates’in “İnsanların imanını çaldığı ve ateizm propagandası yaptığı” gerekçesiyle idamına neden olacaktı. Atina halkının bir kısmı Sokrates’i “deli” olarak görür onu görünce yolunu değiştirir ve kendisini rahatsız edici biri olarak görürlerdi. Delphi’li kâhinler tarafından “tüm en insanların en bilgesi” olarak açıklanan Sokrates’e, Atina halkı onların düşüncelerini sorgulaması ve kimi zaman gülünç duruma düşürmesi nedeniyle ukala buldukları Sokrates’e“at sineği” lakabını takmıştı. Sokrates, insanları mantıksız düşüncelerinden yine onların mantığıyla onları dinleyerek arındırmaya çalışıyordu. Hiçbir ön kabulü ve ön yargısı yoktu her şeyi ilk defa görüyormuşçasına nedenlerini sorar ve merakla dinler kısaca hiç durmadan sorar ve sorgulardı. Sokrates, bilgiye aç ve aşık biriydi. Bazen trans hale geçer ve Dünyadan soyutlanırdı bu anlarda kendisine söylenenleri duymaz, yemek yemez hareket etmezdi trans halinden çıktığında hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ederdi. Hayattaki amacımızın öğrenmek olduğunu düşünen Sokrates “Sorgulanmayan hayat, yaşamaya değmez” demiştir. Sokrates çalışmayı reddettiği için geçim sıkıntısı çekerdi, sabahlara kadar sohbet etmeyi içmeyi çok sever ve kadınlarla da bazen tek gecelik ilişkiler kurardı. Öğrencileriyle dersleri şamata içinde geçer, fazla ciddi ortamlardan hoşlanmazdı. Sokrates’in en büyük öğretilerinden biri “Kendini bil (tanı)” idi. Hiçbir şey bilmiyorsan bile kendini bil gerisi gelir. Hakkında idam hükmü verilmeden önce çıkarıldığı mahkeme heyetiyle de dalga geçmiş ve “Uyuklayan kimsenin bir sineğe vurduğu gibi vuruyorsunuz bana, geriye kalan hayatınızı uyuyarak geçirmek için” demişti. Mahkeme heyetinin önemli bir kısmı bile onu idamdan kurtarmak için çabalarken o idam cezası almak için her şeyi yapmış ve ceza infaz edilmeden önce öğrencileri tarafından zindandan kurtarılması teklifine “Eğer kaçarsam bütün hayatımı yalanlamış olurum” diyerek itiraz etmiş ve baldıran zehrini kendi elleriyle içerek intihar etmiş mahkemenin kendisi hakkında verdiği ölüm cezasını kendi elleriyle uygulamıştır. Atina mahkemesi bu karardan pişman olmuş ve birkaç gün sonra kentte resmi yas ilan etmiştir.

Sokrates, “Hiçbir şey bilmiyorsak nasıl bilebiliriz” diye kendisine soran öğrencisi Platon’a “Birlikte hatırlayabiliriz” cevabını vermiştir. Doğuştan gelen bilgilerin hatırlanması için diyalektik yöntem kullanılır.

-Yine Sokrates daha önce hiç geometri eğitimi almamış dolayısıyla geometri konusunda hiç bilgisi olmayan bir insana bir geometri problemini ‘hatırlatma’ yöntemini kullanarak çözdürmüş ve bu örneği savına en büyük dayanak yapmıştır.

-Descartes, cogito ergo sum yani “Düşünüyorum, öyleyse varım” demiştir.

Yalnızca akla mantığa dayalı bilgiler doğrudur. Duygusallık ya da duyumlara fazla güvenmek doğru düşünmemizi ve doğru kararlar verme biçimlerimize zarar verebilirler. Descartes ve Spinoza’nın hiç evlenmemesi de bu nedenledir duyguların karıştığı hayat mantıklı düşüncelerimizi bozarlar. Rasyonalizm açıklayamadığı şeyleri yok sayar. Örneğin; Kara deliklerin var olduğunu biliyoruz ama onları hala açıklayamadık fakat aklımızla bir gün açıklayacağız der ancak gözlemlenemeyen bir olgu var ise karşısında onu yok kabul eder. Akılcılık, aklın zorunlu, kesin ve genel geçer doğruları bilme gücüne sahip olduğunu iddia eder. Bu zorunlu ve kesin doğruları Ampirizm yani deneycilik bize hiçbir zaman veremez. Çünkü deneyim şimdiyle sınırlıdır ama gerçek bilgi yani doğrular şimdiyle sınırla olmayan evrensel doğrulardır. Örneğin “2+2=4” doğrusu, tüm zamanlar için geçerli yani evrensel bir doğrudur. Demek ki rasyonalizm bilgimizin sağlamasını yapma imkânı yani bilgimizi akla dayandırabilme gücü verir. Ampirizm ise bize yalnızca tek ya da bireysel olanı verir. Ancak gerçek bilgi tek teklerle değil genellerle yani yasalarla ilgilidir yani tümdengelir dolayısıyla gerçek bilgi değişmez bilgidir. Bu yüzden rasyonalizm, bilginin kaynağının akıl olduğunu dolayısıyla bir takım doğruların, deneyimden önce yani a priori ve deneyimden bağımsız olarak bildiğimizi ileri sürer. Örneğin matematik tümdengelimsel ve evrensel bir dildir bu nedenle rasyonalizmin bilgi kaynaklarındandır ve akılcılar için Matematik bütün alanlara uygulanması gereken bir bilgi ölçütü olmasının yanı sıra felsefi argümanların da nasıl oluşturulması gerektiğinin örneğidir. Rasyonalistler bu yüzden mantıksal ve matematiksel kesinliği gerçek bilginin ölçütü yaparlar. Akılcılık öyle bir noktadır ki onu eleştirmek isteyen bir kimse bile ancak aklını kullanarak bunu yapabilir!

DENEYİMCİLİK (AMPİRİZM)  (a posteriori-Tümevarımsal)

Akılcılığın tam karşıtı bir bilgi kaynağı akımıdır. Doğuştan hiçbir bilgiye sahip olmadığımızı zihnimizin adeta boş bir levha olduğu örneğiyle gösterir. Kaynağı 17. Yüzyıla dayanır. Ampirizm, bilginin kaynağını açıklarken akla değil tecrübe yani deneyime başvurur. Bilginin mümkün tek kaynağının deneyim olduğunu, deneyimden bağımsız bir bilginin mümkün olmadığını savunur. Ampirizme göre “insan zihni doğuştan üzerine kendi işaretlerini yazdığı boş bir levha (tabular rasa)’dır. “Tabula rasa” bir felsefi tabirdir anlamı boş levha demektir John Locke tarafından kullanılmış bir tabirdir. İnsan zihni doğduğu anda boş bir levhadır. Doğduğunda boş bir levha zihnine sahip olan insan deneyim ve tecrübe edindikçe bu levhayı doldurur. Dünya hakkındaki tüm bilgiler duyularla kazanılır. O halde bir şeyi duyumsamadan önceki bilincimiz boş bir levhadır. ‘Şey’lerin arasında kurduğumuz ilişkiler onların gerçekte kendi özellikleri değil bizim alışkanlıklarımızdır. İnsanlar idealleri doğuştan getirmezler onları yaşadıkça duyu ve deneyim yoluyla elde ederler.  Bu akıma göre önce yaşam sonra bilgi gelir. Bilginin ancak duyular yoluyla elde edilebileceğini kabul eder. Gözlem veya deneyle elde edilmeyen hiçbir bilgi gerçek değildir. Birçok düşünür “Sadece deneyim sayesinde bir şeyler öğrenebiliriz, bir olayı hiçbir zaman akıl yoluyla kavrayamayız” der. Örneğin Benjamin Franklin Deneyim, okulların en gelişmişidir; o okulda aptallar bile bir şey öğrenir demiştir.
John Locke, George Berkeley, Francis Bacon, David Hume, John Stuart Mill ve Bertrand Rusell deneyimcidir.

Deneyimciler, başlangıçta boş bir levha olan zihin üzerine konan işaretlerin önce birer izlenimden başka hiçbir şey olmadığını söylerler ve bu izlenimlerden daha sonra bellekte bir takım tasarımların üretildiğini ve üretilen bu tasarımların çeşitli şekillerde birleştirilmeleri ve işlenmelerinin kompleks düşüncelere götürdüğünü, yani zihinde daha önce duyularda bulunmamış olan hiçbir şey bulunmadığını ifade ederler. Ampirizm bilgi modeli olarak doğa bilimlerini araştırma yöntemi olarakta tümevarımsal akıl yürütme yöntemini benimserler. Akılcıların tümdengelimsel (evrensel) yani doğuştan bilgiye örnek olarak verdikleri ve çok değer verdikleri Matematiğe, geometriyle birlikte matematiğe Deneyimcilerde önem verirdi ancak Fizik bilimini kendilerine örnek alırlardı çünkü fizik tümevarımsal yani sürekli yeni bir şeyler keşfeden ve söyleyen bir bilimdir. Çünkü Matematik ve Geometri ampirizmle ilgilenmez bu iki bilim tümdengelimsel olduğu için zaten doğuştan tamamlanmış gibidir ama fizik sürekli gelişir deneyimlere başvurarak yeni keşifler yapar. Fakat söylemek gerekir ki Ampirizm günümüzde etkisini önemli ölçüde yitirmiştir. Bunun nedeni evrim teorisi ve genetik bilimi gibi bilim dallarının gelişmesiyle birlikte öğrenildi ki insanlar akraba atalarının genlerini taşıyorlar onların özelliklerinden alıyorlar ve zekâları da, yatkınlıkları da, karakterleri de eşit değil bir diğer ifadeyle insanlar zekâlarını, yatkınlıklarını ve karakterlerinin bir kısmını doğuştan ediniyorlar yani boş levha olarak gelmiyorlar. Tıpkı doğar doğmaz denize koşması gerektiği bilgisini deneyimi olmadan bilen Caretta Caretta kaplumbağaları gibi. Ya da bir çocuğun doğar doğmaz annesinden süt emmeyi bilmesi gibi.

SENTEZCİ YAKLAŞIM

Bilginin kaynağı problemine üçüncü alternatif Sentezci Yaklaşımdır. Sentezci Yaklaşıma göre, ne sadece deneyim ne de salt akıl vardır. Akıl ve deneyim, ortak katkılarının ürünüdür. Sentezci yaklaşıma göre akıl ve deneyim bilginin kuruluşunda neredeyse eşit rollere sahiptir. Sentezci Yaklaşımın temsilcileri Aristoteles ve Immanuel Kant’tır. Bu iki filozof, rasyonalizm ile ampirizmin tek yanlı görüşler olduğunu düşündükleri için bu iki yaklaşımın sentezini yapmışlardır. Sentezci yaklaşım, bilginin deneyimle başlayıp akıl yoluyla geliştiğini ve temellendiğini söyler. Aristoteles, 20 yıl boyunca öğrencisi olduğu Platon’un radikal rasyonalizmine karşı çıkmış, doğallıkla bilginin deneyimle başladığını ileri sürmüş ve tümevarımsal akıl yürütmeye özel bir önem vermiştir. Ayrıca Aristoteles için bir şeyi bilmek demek onun nedenini bilmek demektir. Yani bilimsel bilgi nedenlerin bilgisi olan bilgidir. Eğer bir şeyin nedenini bilmiyorsan Aristoteles’e göre o şeyi hala bilmiyorsun demektir. Bu bilgide tümdengelimsel olarak kanıtlanabilen bir bilgi olmalıdır. Bir şeyi deneyim ve duyumlarımızla bilebiliriz ama o şeyin neden öyle olduğunu da akılla biliriz. Örneğin ateşin sıcak ve yakıcı olduğunu duyumlarımızla öğrenebiliriz ancak ateşin neden sıcak ve yakıcı olduğunu böyle olmasının nedenlerini ancak akılla bilebiliriz.  Bir işçi yapması gerektiği işi yaptığı ve ezbere deneyimle bildiği için işçi olur veya usta olur ama o işin mühendisi o işin teknik nedenlerini de bilir bu nedenle mühendis, işçilerden daha bilgili olmak yani yapılan işin nedenlerinin de bilgisine sahip olmak zorundadırlar.

Aristoteles gibi Kant’ta insanın bilgisinin her ne kadar deneyime dayansa da sözü konusu olan deneyimin yapısının insanın zihni tarafından ‘anlama yetisi’ tarafından sağlandığını söylemiştir. Dış dünyaya ilişkin bir duyum ya da deneyim, zihin tarafından sağlanan anlama yetisi olmadan hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu yüzden Kant’a göre, hem rasyonalistler hem de ampiristler olaylara tek taraflı bakmaktadır. Rasyonalistler gerçek bir bilimsel bilgi için çok önemli olan deneyimin katkısını küçümserken ampiristler deneyin öneminin farkındadırlar fakat kendileriyle deneyimimizin düzenlendiği kavramların öneminin farkında değildirler. Bu nedenle Kant bu ikisinin bilimsel bilgide oynadığı eşit rolü ‘içeriksiz düşünceler boş, kavramsız sezgilerde kördür. Öyleyse kavramlarımızı duyusal hale getirme yani sezgide onlara nesne ekleme, sezgilerimizi de anlaşılır kılma, yani onları kavramların altına yerleştirme zorunluluğu vardır’ der. Deneyim, tecrübeye form kazandıran kavramlarla, ona içeriğini veren duyumların birleşiminden meydana gelir. Buna göre, bilginin ham maddesini duyumlar sağlar; zihin de bu malzemeyi a priori olarak işleyip ona form verir bu sayede insan bilgisine tümellik ve zorunluluk kazandırır.

SEZGİCİLİK (ENTÜİSYONİZM) (MİSTİSİZM)

Sezgicilik, bilginin kaynağının sezginin olduğunu ileri süren görüştür. Sezgicilik görüşünün temsilcisi 20. Yy’da Henri Bergson’dur.  Bergson, kuru akılcılık ve bilimciliğe karşı çıkmıştır. Bergson esasen bilimi reddetmez ama sürekli dinamik olan kavramları statik hale getirmesini eleştirir yani sürekli doğru kabul edilmesi gereken statik doğrulardan hoşlanmaz. Bergson’a göre ilk bilgi deneyimi deneyime dayanır ama daha çokta akla dayanır. Akıl semboller yardımıyla bilir ancak bu bilgiler bir yönüyle hala görece bilgilerdir bu yüzden gerçeğin aslını değil sadece şemasını ya da dış yüzeyini verir. Dolayısıyla kesin olarak bildiğimiz şeyler, sınırlı ya da eksik olabilir. Bu yüzden bilimsel bilginin en doğru ve en önemli bilgi olarak kabul edilmesine karşı çıkar ve analitik bilginin karşısına sezgiyi koyar. Bu şu anlama gelir; Analitik ve zorunlu bilgiler eksiktir bunu ancak sezgiyle tamamlayabiliriz ama sezgi kavramsal yollarla söze dökülemez, ifade edilemez ama sezgi doğrudur. “Bugün, dünlerin toplamıdır” der. Bergson’a göre ‘gerçekten var olan şey madde değildir; gerçeklik süredir bunu da zekâmız değil yalnızca sezgi kavrayabilir ve zaman da bir birikimdir. Bilim bize eksik veriler sunar o halde biz kalanları sezgiyle tamamlamalıyız’  Bergson’a göre; sezgi bize gerçekliğin şemasını değil bizzat kendisini bilme imkânı verir bizi nesnenin etrafında dolandırmadan doğrudan içine yöneltir bu yüzden ne matematik ne geometri ne fizik ne de diğerleriyle çok sıkı fıkı olmaz çünkü sezgi, sembolleri bir kenara bırakarak doğrudan temas yoluyla bilgi elde etme yetisidir. Üstelik sezgi, zekânın ya da aklın asla yapamayacağı bir şey başarır o da şudur ki; sezgi insanı faydacı görüşlerden bağımsız bir biçimde dünyanın içerisine taşır ve bize duyusal olmayan gerçeklikle dolaysız, yani soyutlamalardan bağımsız bir temas imkânı sağlar.

GAZALİ VE SEZGİCİLİK

Mistisizm bütün bir akım olarak Sezgicilikten beslenir. Dünyadaki gelmiş geçmiş bütün mistikler aynı zamanda sezgicidir. Sezgicilik, Bergson’la birlikte anılsa da aslında Ortaçağ’da İmam Gazali ile başlamıştır. Gazali’ye göre insanda fiziki göz ve kalp gözü olmak üzere iki göz vardır. Fiziki göz, rasyonalizm ve ampirizm yoluyla elde ettiğimiz bilgilerdir yani felsefeyi ve bilimleri de oluşturan akıldır. Gazali’nin mantık karşıtı olduğunu söylerler ancak bu doğru değildir Gazali’ye göre mantık bilmeden mantık yadsınamaz o kadar ki “Mantık bilmeyenle tartışmam” demiştir. Gazali’yi mantık konusunda rahatsız eden asıl neden mantığın kendisinden öte Aristoteles’in mantığıdır. Gazali’nin amacı daha çok İslam’ı Aristoteles mantığından kurtarmaktı. Çünkü din, felsefe karşısında aciz kalıyordu.

Gazali’ye göre Kalp gözü ise, kalbin kendisi doğrudan manevi bir töz olduğu için insan yalnızca kalple yani sezgiyle tüm gerçekliği kavrayabilir.  İmam Gazali felsefeyi yıkmak için felsefe öğrenmiştir çünkü Gazali’ye göre bir kişiyi eleştireceksen onun kadar bilgili olmalısın aynı şekilde bir konuyu eleştireceksen o konuyu o dönem en iyi bilen kadar bilmelisin ve kendi ifadesiyle küfür kapısına dayandığı anda felsefeden kaçmıştır ancak o dönem sayıları 300 kadar olan öğrencilerinin ifadesiyle, felsefe öğrendikten sonra felsefenin çok fazla etkisi altında kalmış bu onda on yıl sürecek ruhsal bir bunalım yaratmıştır. Çok sert bir yorumcu ve şiddetli bir kalem olan yazılarında ve tartışmalarında düşünsel saldırgan bir üslup gösteren Gazali, “matematiği ve felsefeyi şeytan işi” olarak görmüş ve felsefeden tekrar tasavvufa dönerek iç huzurunu geri kazanmak için şehirler ülkeler değiştirmiştir. Gazali’nin tasavvufa yönelmesiyle o döneme kadar İslam dışında tutulan tasavvuf ’ta İslam’a dahil olmuştur. İslam tarihinin o döneme kadarki birikimine bakarak İmam Gazali’nin felsefe ve felsefecilere yönelik eleştirileri onun “Hüccetül İslam (İslam’ın delili)” “Müceddid” gibi sıfatlarla anılmasına yol açmıştır. Felsefedeki nedensellik ilkesini reddeden Gazali, “Felsefeciler pamuğu yakanın ateş olduğunu iddia ediyorlar. Gerçekte ise pamuğu yakan ateş değil Allah’tır” der ve İbni Sina, Farabi gibi Antik Yunan’dan etkilenen İslam filozoflarını dinsiz olarak addeder. Gazaliye göre avam tabakası “Felsefe, kelam gibi ilimlerden uzak durmalıdır. Bu ilimlerle ancak zeki insanlar ilgilenmelidir.” Sünni İslam geleneğinin kurucusu Gazali’dir.

Gazali’nin ölümünden 15 yıl sonra doğan İbni Rüşd, Gazali ile “bilginin kaynağı” konusunda çok sıkı tartışmalara girmiş ve bu tartışma İslam dünyasında bölünmeye yol açmıştır. “Gerçeğin yalnızca rasyonalizm yani akılla bilinebileceğini ifade eden İbn-i Rüşd’ün aksine gerçeğin bilgiyle değil imanla sezgiyle kavranabileceğini ileri süren Gazali, İslam dünyasının bu günkü durumunun en büyük sorumlularından biridir. Eğer Gazali değil de İbn-i Rüşd’ün düşüncesi yolundan gidilseydi İslam dünyasının bugünkü durumu çok farklı olabilirdi. Bu nedenle İbn-iRüşd, Gazali için “Aklın güvenilir olmadığını iddia eden bir adamın aklına güvenilmez”  demişse de dönemin İslami ve siyasi konjonktürü Felsefe karşısında güçsüzleşen dini ilimleri ihya edeceğim diyen Gazali’den yanaydı. Gazali, İslam dünyasını gelmişte ve geçmişte en çok etkileyen alimdir. Günümüzde, rasyonalizmi benimseyen Emperyal güçler akıl yoluyla ürettikleri askeri silah ve donanımlarla, sezgi yoluyla inanan ve kendini taş sopalarla savunan İslam Dünyasına bilim ve teknik başta olmak üzere her açıdan üstünlük kurmuştur. Bu nedenle Gazali, kimilerine göre otorite ve yöneten sınıfın yanında olarak Selçuklu Devletinin ömrünü uzatan ama İslam dünyasını sonsuz karanlığa gömen adamdır.

BİLGİNİN KAYNAĞI DETAYLI KONU ANLATIMI VİDEOLU

Bilginin Kaynağı-Akılcılık-Deneyimcilik-Sentezci Yaklaşım-Sezgicilik

  • 51
    be_endim
    Beğendim
  • 1
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 2
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 3
    sevdim
    Sevdim
  • 1
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
Paylaş

Yorumlar (1)

  1. Ahmet Arslan videoları ararken Videolarınıza denk geldim.Öncelikle farklı bakış açınız ufuk açıcı.Yıllardır aynı kalıp okuma yapmak beynimi sabitlenmiş.Sayenizde farklı bir sorgulamaya daldım.Bu açıdan YouTube videolarınız çok kıymetli devamını bekliyorum.Fakat Ahmet Arslan eleştei videolarınızda eleştrilerinizde çok alt yapı olmadan nedenlerine inmeden yoksayma yöntemi baskın geliyor.Hocanın hatalarını araları uzun tutarak ve mantıksal bir kurguyla açıklarsanız izleyiciler için daha kalıcı olur yoksa tiktok videosu gibi olur.Emeğinize sağlık bu arada ülkem adına sizleri tanımak ümit verici.

Bir yanıt yazın