1. Anasayfa
  2. İlk Çağ Filozofları

Megara-Elis-Kirene Okulu ve Kinik Okul

Megara-Elis-Kirene Okulu ve Kinik Okul

MEGARA OKULU

Sokrates’in öğrencisi olan Megara’lı Euklides (M.Ö 430-360) tarafından kurulan Megara Okulu düşüncelerinin temelinde Parmenides ve Sokrates vardır. Parmenides ’in varlık anlayışı ile Sokrates’in erdem anlayışını birleştiren bu okulun kurucusu Euklides, Parmenides ‘in var olan, bir olan ve hiç değişmeyen varlığını Sokrates’in erdemi olarak ilan etmiştir. Euklides ile birlikte Stilpon’da bu okulda adını duyurmuştur.

Megara Okulu mantık konularıyla bir nebze ilgilenmiş ve bu okuldan Kronus ve Philo gibi mantıkçılar çıkmıştır zaten ileride de Megara mantığı Stoğa mantığına evrilecektir.

Yine Megara Okuluna mensup bir diğer düşünür olan Kronus’ta şöyle akıl yürütür: “Mümkün olan, imkânsız olamaz. Şimdi iki çelişikten biri fiilen gerçekleştiğinde diğeri imkansızdır. O halde imkânsız olan eğer daha önce mümkün olmuş olsaydı, imkansızın mümkünden çıkması gerekirdi. Demek ki o daha önce mümkün değildi ve sadece gerçekleşmiş olan, mümkündür. Bunu daha somut bir biçimde ifade etmek gerekirse, “Dünya mevcuttur” ve “Dünya mevcut değildir” önermeleri, iki çelişik önermedir. Ama dünya önümüzde, fiilen mevcuttur. O halde dünyanın mevcut olmaması imkansızdır. Eğer dünyanın mevcut olmaması geçmişte mümkün olsaydı, bir imkânın imkansızlığa dönüşmüş olması gerekirdi. Ama bu olamaz. O halde dünyanın mevcut olmaması hiçbir zaman mümkün değildir”

Euklides’in ölümünün ardından onun yerine geçen Stilpon, Megara Okulunu git gide daha çok Kinik Okula yaklaştıracaktır. Stilpon’un düşüncesinde bilge, pratik hayatı önemsemeli ve spekülasyonlarla uğraşmamalıdır. Megara yağmalandığında Stilpon’a neler kaybettiği sorulduğunda “Hiçbir şey kaybetmedim.” Der Stilpon ve şöyle devam eder “Çünkü ben zaten bilgiden başka hiçbir şeye sahip değildim. Bilgiyi de kimse benden alamaz.” Stoa Okulunun Kurucusu olan Kıbrıslı Zenon’da Stilpon’un öğrencisidir.

Daha önce işlemiş olduğumuz Parmenides dersinde görüleceği gibi varlığı ezeli ve ebedi olarak tanımlayarak hareketi reddeden Parmenides ’ten etkilenen Megara Okulu bu nedenle kuvvenin varlığını reddetmişlerdi.

ELİS-ERETRİA OKULU

Kurucusu Phaidon’dur. Köle olan Phaidon, Sokrates’in sadık öğrencilerinden biriydi. Sokrates’in yardımlarıyla zengin talebeleri sayesinde kölelikten azad ettirilmiş ve o günden sonra kendini tamamen felsefeye vermiştir. Megara Okulu ile benzer görüşlere sahiptir. Menedemos ise Kinik filozofların önemli bir temsilcisi olan Stilpon’un öğretilerini benimsemiş ve onunla benzeri görüşleri paylaşmıştır. Bu okul ortaya yeni şeyler koymaktan çok Sokrates’i daha iyi anlamak için bir araya gelen ve felsefeyi bir özgürlük alanı, ruhun ilacı olarak görmüştür.  Her iki okul da sonunda Stoacılık içinde erimiştir.

KİRENE OKULU

Kurucusu Aristippos’tur. Henüz genç yaşında şöhretini duyduğu Sokrates’i görmek için Atinaya gelen Aristippos, Sokrates’in öldürülmesinin ardından diğer öğrencileri gibi o da Atina’yı terk etmiş ve bir gezgin olarak yaşamıştır. Aristippos, Sokrates’in öğrencileri arasında sevilmeyen nadir kişilerden biridir. Başta Platon olmak üzere, Aristoteles ve Diyojen bile onu sofistlik yapmakla suçluyordu. Kinik Okula ve onun kurucusu olan Antisthenes’e çok sert eleştiriler yapan Aristippos, sofistlik konusunda eleştirileri kabul ediyordu. Bir defasında şöyle söyler; “Bilgeliğe ihtiyaç duyduğumda Sokratesin yanına gittim. Şimdi artık paraya ihtiyacım var.” Sofistliği ve paraya düşkünlüğü nedeniyle Timon tarafından gevşek biri olarak nitelendirilmişti ve Timon onun yüzüne tükürmüştü, Diyojen tarafından da ‘tiranların köpeği’ lakabı takılmış biriydi. Hem düşünceleri hem de Sokratesçiler içerisinde ilk defa sofistler gibi felsefeyi paraya çevirmeye çalışan kişi olduğu sabittir.

Sokrates dışında Herakleitos’tan etkilenmiş olan Aristippos’a göre tıpkı her şey gibi bedenimiz de bir oluş ve değişme halindedir. Bedenimizde sürekli meydana gelen bu değişimler hazzı ve acıyı yaratan nüanslardır. İnsanın yapması gereken şey acılardan ve duygulardan olabildiğince kaçınarak hazza yönelmektir çünkü mutluluk en büyük hazdır.

Böylece felsefe tarihinde hazzı mutluluk ile özdeş tutan ilk filozofun Aristippos olduğunu görüyoruz. Aristippos’a göre haz (hedon) hayatın gayesidir ve bu en yüce iyidir. Aristippos böylece hazcılık (hedonizm)’in temelini atan ilk hazcı (hedonist)’tir.

Aristippos tam bu noktada hocası Sokrates’ten ayrılır. Sokrates hazza karşı değildir ancak Sokrates’te en yüksek iyi “haz” değil “erdem” yani bilgi iken Aristippos’ta bu “haz” olmuştur. Haz konusunda iyi ile kötü gibi bir ayrım da yapmayan Aristippos hazzı yalnızca haz olarak değerlendirmiş ve bu konuda bu denli ileri giderek hocası Sokrates’ten büyük ölçüde ayrılmıştır.

Hazların ancak derece yönüyle birbirinden ayrılabileceğini ifade eden Aristippos’a göre bedensel hazlar, yeme içme şehvet duyma vb. düşünsel hazlardan daha önce gelir çünkü bunlar en çok mutluluk veren hazlardır. Tamamıyla bencil bir ahlak anlayışına sahip olan bu görüşe göre, birey eğer bundan haz duyacaksa ve ceza çekmeyecekse hırsızlıkta yapabilir eşkıyalıkta yapabilir.

Aristippos, Sokrates’in aksine bireyin yalnızca kendisini ön plana çıkarırken toplum ya da devletin faydasını hiçe sayarak sorumluluk üstlenmez. Şöyle söyler Aristippos: “Kendi ihtiyaçlarımı karşılamak zaten büyük bir uğraşken, başka yurttaşların ihtiyaçlarını karşılama işini de üstüne yüklenmek bana çok aptalca bir şey görünüyor; insan henüz kendi istediği şeyleri gerçekleştirmekte yetersizken, devletin başına geçip hele bir de bu alanda rezil rüsva olup bunun cezasını çekmesi, büyük bir aptallık değil de nedir?”

Kirene Okulu bilgiye değer verir ancak bunun da nedeni hazza yönelik bir çıkarsamadır. Bilgi ile neyin daha doğru neyin daha yanlış olduğunu anlayabilir böylece daha doğru hazlara yönelebiliriz. Bir başka deyişle haz içerisinde yaşayan insan yine bilgiyle bu hazzı kesintiye uğratacak çevresel nedenlerden bilgiyle kendini kurtarabilir. Kirene Okulu ve Aristippos’a göre bir insan fakir, hasta ya da kendisini haz yaşatmayı engelleyecek belalarla baş başa ise ve bu durumdan bir çıkış yolu bulamıyorsa intihar etmelidir. Haz alamayan bir insan acıdan kaçınmalıdır bunun da son yolu olarak hazcılık kendi kendisini inkâr eder ve intiharı önerir. Çünkü sürekli haz içerisinde yaşamak mümkün olmadığı gibi Dünyanın dertleri hazlarından her daim fazladır. Nitekim Kirene Okulu düşünürlerinden olan Hegesias ölçüsüz bir haz içinde yaşarken kendisine olan saygısını yitirmiş depresyona girmiş ve hem kendisi intihar etmiş hem de intihar etmeden önce öğrencilerine de intihar etmelerini öğütlemiştir. Hegesias’ın bu acı örneği kendisinden sonraki hazcılar içinde ders olacak ve ileride Epiküros bu haz işini daha usturuplu bir şekilde yeniden ele alacaktır.

Yine Kirene Okuluna mensup bir düşünür olan Ateist Theodoros’ta ahlaki, kültürel ya da devletin tüm yasalarını elinin tersiyle iter ve bilge kişinin bunlardan korkmaması gerektiğini, bunların gerçek şeyler olmadıklarını tıpkı mitler veya dinler gibi insan ürünü olduklarını bu yüzden de bunları yok saymakta bir beis olmadığını ileri sürer.

KİNİK OKUL

Kinik (kyon (köpek) kynik (köpek gibi olan) Okulun Kurucusu olan Antisthenes, ilk zamanlarda Sofist Gorgias’ın öğrencisiyken Sokrates’i tanıdıktan sonra ona hayran olmuş ve yaşamının sonuna kadar Sokrates’in yolunu takip etmiştir.  Medeniyete adeta düşman olan Kinik Okul öğretilerine göre insan hayvanlar aracılığı ile doğayı taklit etmeli ve adeta ‘köpeksi’ bir hayat tarzına sahip olmalıdır. Felsefede mantık ve ahlak konularıyla ilgilenen Antisthenes, doğa felsefesiyle ilgilenmemiştir. Kinik Okul felsefesinde bilge kişi, kuralların dışında samimi ve sade bir hayat sürmelidir. Bilge kişide mal, mülk, lüks, şatafat, aile, evlat, düşman gibi kavramlar olmaz. Şan, şöhret, mevki, makam peşinde koşmaz. Sınıf farkı yoktur ve bütün insanlar kardeştir.

Platon’un tümeller ve idealarına en şiddetli muhalefeti Antisthenes’te görürüz. Tümelleri reddeden ve var olan şeylerin tikellerden ibaret olduğunu savunan Antisthenes, tümeller ve ideaların zihnimizin kurguladığı varsayımlardan ibaret olduğunu ileri sürer ve şöyle söyler; “Bir at görüyorum, ama atı görmüyorum.” Bu sözünden de anlaşılacağı üzere Antisthenes’e göre, bütün atlarda ortak tümel bir öğe ya da bir başka ifadeyle onların bir kaynağının olduğu idea bulunmaz, yalnızca bireysel olarak atlar vardır ve onlara at deriz. Bu bağlamda Antisthenes’in Antik Yunan’ın ilk bilinçli nominalisti (adcısı) olduğunu görmekteyiz. Tümellerin varlığını reddeden Antisthenes, var olan şeylerin yalnızca tikel ve bireysel şeyler olduğunu dolayısıyla tümeller veya kavramlar hiçbir şeye karşılık gelmeyen zihinsel düşüncelerden ibarettir. Dolayısıyla bireysel varlıklar hakkında genel ifadelerde bulunulamaz onlar ancak ve yalnızca birbirleriyle karşılaştırılabilirler.

Tıpkı Megara Okulu gibi, Kinik Okul ’da Parmenides’in varlık felsefesinden son derece etkilenmişlerdir. Şöyle söyler Antisthenes “İnsan tanrılarla birlikte yaşamak istiyorsa felsefe, insanlarla birlikte yaşamak istiyorsa söz sanatı öğrenmelidir

KİNİK OKUL SOKRATES FELSEFESİNDEN AYRILIYOR

Sokrates’in birçok konuda takipçisi olan Kinik Okulunun Sokrates’ten ayrıldığı çok önemli iki nokta vardır. Bu noktaları açalım;

1) Bilindiği gibi Sokrates erdemi doğrudan bilgi olarak tanımlandırıyor ve bilgiyi yalnızca bilgi olduğu için arıyordu. Bu bilgiler içerisinde doğru bilgiler her şeyden önemliydi çünkü ancak doğru bilgi ile doğru eylem mümkündü. Kinik Okula göre ise, erdemli bir yaşam için bilgi olmazsa olmaz zorunluluk değildir. Kinik okul daha çok pratik erdem ve ahlak konularına yatkın durmuşlar ve erdemlerin kaynağı olarak bilgiyi değil pratik yaşamın yeterli olduğu görüşüne kapılmışlardır.

2) Mutluluk konusunda Sokrates’in çizgisini takip eden Kinik Okul yine bu konuda da bir noktada Sokrates’ten ayrılmakta ve Sokrates’in aksine hazza karşı düşmanlık duymaktadırlar. O kadar ki hazzı, onunla savaşılması gereken bir kötülük olarak görürler ve tıpkı kurucu Antisthenes’in ifadesiyle hazdan delilikten korktukları kadar korkarlar çünkü hazzın insanı köle yaptığını düşünürlerdi. İşte bu noktada da Sokrates’in felsefesinden belirgin biçimde ayrılırlar. Sokrates, erdemsiz ve ölçüsüz olmadığı sürece hazza karşı değildir hatta bir ölçüde istek ve ihtiyaçlara yönelik hazları gerçekleştirmesi insanın daha iyi felsefe yapması için gereklidir de. Ancak Kinikler, haz düşmanı olduğu gibi dış dünyadan da izole yaşamak gerektiğini öğütlerler.

Kinik Okul düşüncesinde en önemli konu özgürlük ve bağımsızlıktır. Bu nedenle insan hem içinde hem de yaşadığı toplumda onu kısıtlayan ve köleleştiren hazlardan ve zaaflardan kaçınmalı ve mümkün oldukça kendi başına buyruk yaşamalıdır. Aile, toplum, devlet ya da din gibi kültürel olgulara hiç değer vermedikleri gibi özgürlük için bunlardan kaçınmak gerektiği konusunda hemfikirdirler. Kinikler felsefenin pratik yaşam ile ilgili olduğunu ve konuşmanın olabildiğince basit olması gerektiğini karmaşıklığa ihtiyaç olmadığını düşünürlerdi. Bu nedenle yazılı eserlere önem vermez yaşayarak felsefe yapar ve eğitirlerdi.

KİNİK FELSEFEDE ÜÇ ÖNEMLİ KAVRAM

  • KONUŞMA ÖZGÜRLÜĞÜ

İnsanlar hiçbir durumdan, kişiden ya da ceza ödül beklentisinde olmadan düşündüklerini açıkça söylemekte özgürdürler. Her şey ama her şey açıkça, son derece basit bir şekilde lafı dolandırmadan söylenmelidir. Eğer böyle yapmazlarsa asla bir özgürlükten bahsedilemez ve bu tür insanlar ancak için ancak köle tabiri kullanılabilir. İnsan, politik yahut kişisel hiç kimse ve kurumun hiçbir şekilde himayesi altına girmemelidirler.

  • ÖZ YETERLİLİK

İnsan, dünyanın maddi zenginliklerini reddetmeli olabildiğince az eşya ile yaşamalı, şan, şöhret, makam peşinde koşmamalıdır. Eğer böyle yaparsa ondan artık yalnızca bir köle olarak bahsedebiliriz. İnsan zaaflarından alabildiğine sıyrılarak bilgeleşme yolunda gidebilir böylece zaaflarıyla yaşayan ya da zaafları için yaşayan insanlar boynundaki zincirleri derhal kırarak doğayı örnek alarak özgür bir yaşama kavuşmalıdırlar.

  • EĞİTİM

İnsan, kendisini en ağır ve zorlu şartlarda bile yaşayacak şekilde eğitmelidir. Konfor alanından çıkmayı öğrenmeli, fiziksel zorluklara karşı dayanıklı olmalı, korkularıyla yüzleşerek onlarla mücadele etmeyi öğrenmelidir. Bunun için hem bedensel hem de zihinsel antrenman ve eğitimlerini aksatmamalıdır. Antisthenes, hazza karşı zorluk ve acıları önerir çünkü insanı geliştiren asıl tecrübe kazandıran şeyler bunlardır.

KİNİK OKUL VE DİYOJEN

Kinik Okulda Antisthenes’in yetiştirdiği öğrencilerden biri olan Sinoplu Diyojen’de bu radikal tutum son sınırda olmakla birlikte uygarlığın tüm kurumlarının çöpe atılması gerektiğini bunların insanın doğasına uygun olmayan aptalca şeyler olduklarını öne sürer. Sinop’ta doğan Diyojen, babasına atfedilen kalpazanlık suçu nedeniyle buradan sürülür ve ömrünün sonuna dek bir daha geri dönmez. Diyojen bir dönem gemi yolculuğunda esir alınarak köle olarak da yaşamıştır. O dönemin Atina’sında kölelik geçmiş uygarlıklarda ya da Afrika’dan Amerika’ya getirilip satılan ve hiçbir hakka sahip olmayan kölelik tanımı gibi değildi. Zengin veya orta halli hemen her ailenin bir kölesi vardı. Bu köleler daha çok ev işleriyle ilgilenir çarşı Pazar alışverişlerini yapar çocuklarına bakarlardı. Günümüzde ki çalışanlardan çok farklı bir durum değildir Atina’da kölelik. Diyojen’in köle zamanları da bu işlerle geçmiştir kendisini satın alan kişiye “İnsanları yönetmeyi” iyi bildiğini söyler. Gerçekten de Xeniades’in evinde tüm yönetimi ele almış ve çocuklarına da eğitim vermiştir.

Daha sonra Atina’ya gelir ve önceleri kendisine kalacak küçük bir ev arar ancak parası olmayınca Atina’da Kybele mabedinin avlusunda bir fıçı içerisinde yaşamaya başlar, buna her ne kadar fıçı dense de bu aslında bir küptür. Zannedildiği gibi Diyojen hayatı boyunca devamlı bu fıçı denilen küp şeklindeki barınakta yaşamamış olsa da ömrünün son yıllarında burada yaşadığı ve evi olan bu fıçı küpünü güneş ne tarafa dönerse oraya çevirdiği bilinmektedir. Dışarıdan bakan biri için acınası ve serseri bir dilenci gibi kılık kıyafetine önem vermez. İnsani ihtiyaçlarını toplumun içinde ulu orta gerçekleştirir ve kendisinin de ifade ettiği gibi tıpkı bir köpek gibi yaşar.

DİYOJEN’İN İNSANLARA BAKIŞI

Meydanda felsefe dersi vermeye başladığı zaman kimse gelmez ancak şarkılar söylemeye başlayınca insanlar toplanırdı. “Ciddi şeylere gelmezsiniz nerede maskaralık var oraya koşarsınız” diyerek insanları aşağılıyor ve onlara felsefe anlatmanın değmeyeceğini söylüyordu. Bir defasında insanları meydana çağırdığı ve insanlar toplanınca da değneğiyle onlara saldırdığı ve “İnsanları çağırdım, pislikleri değil” diye bağırdığı söylenir. Yine gündüz vakti eline meşale alıp “İnsan arıyorum” diye dolaştığı bilinir. Diyojen kendisini dünya vatandaşı olarak felsefeyi de “Talihin bütün cilvelerine karşı hazırlıklı olmak” olarak nitelendiriyordu. Felsefeyle ilgilenmeyen insanlara “Güzel yaşamak madem umurunuzda değil, ne diye yaşıyorsunuz?” diyordu. Hayattaki en güzel şeyin basit konuşmak olduğunu düşünüyor ve şöyle söylüyordu: “Hatipler konuşmalarında adaletle ilgili doğru şeyler söylerler ama gerçekte bunları uygulamazlar” Bir gün eliyle su içen bir çocuğu gördüğü sırada heybesinde su içmek için kullandığı tahta kaşığı atar ve “Doğa bana en doğru kaşığı vermiş” der.

DİYOJEN VE BÜYÜK İSKENDER 

Makedon Kralı Büyük İskender, Korint’e gelip Diyojenle karşılaştığında ona kim olduğunu sorar, Diyojen’in cevabı çok nettir; “Ben, köpek Diyojen’im”.  Bu cevabının ardından şaşkınlık içerisinde kalan İskender, Diyojen’e kendisinden bir şey isteyip istemediğini sorduğunda da bir o kadar sarsıcı bir cevap verir Diyojen “Güneşimi engelleme yeter.” Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan kişi kimseden korkmaz, çekinmez içinden geleni olduğu gibi aktarır, karşısındaki kral olsa bile. Zaten İskender’de işin özünde Diyojen’in bu korkusuz tavrından etkilenmiştir. Yine Büyük İskender için “Zavallının teki” dediği bilinir.

FELSEFE YAPMIYORSAN NİYE YAŞIYORSUN?

“Öldüğümde beni yüzüstü gömün. Bir gün ne de olsa her şey tersyüz olacak” diyen Diyojen’e, Kirene Okulu Kurucusu Aristippos felsefeden ne kazandığını sorduğunda şöyle cevap verir: “Tek bir kuruşa sahip olmadan zengin oldum” Diyojen felsefenin bir insanı en büyük mertebeye, hatta neredeyse tanrıların mertebesine ulaştıracak tek araç olarak görür ve felsefe ile ilgilenmeyen insanları boşuna yaşayan insanlar olarak tanımlar. Felsefeyi sevmediğini söyleyen birine “O zaman niye yaşıyorsun” der. Yine bu konuyla ilgili olarak şöyle söyler Diyojen “Bir aptala gerçekler acı gelir. Yalanlar ise onun için tatlıdır.” Kendisini yüceltmek isteyen insan ancak felsefe yaparak bir başka deyişle gözünü hakikatlere, güneşe gözünü kırpmadan bakarak bunu başarabilirken ahmaklar ise kendi karanlıklarında gayet memnun görünmektedirler.

Diyojen kadere razı gelmeyi ve ölümü çoktan kabullenmiş biri olarak erdemli bir biçimde her günü festival havasında yaşamak gerektiğini vurgularken hayatın doğal akışında başa gelecek güzel şeylerden zevk almayı kötü şeylere karşı sabretmeyi, endişelenmeyi derhal bırakmayı ve yaşanan anı olduğu gibi kabul etmeyi öğütler.  İyi bir dostun hayattaki en değerli şeylerden biri olduğunu düşünen Diyojen öldükten sonra ise insanların bedenine ne isterlerse yapabileceklerini ifade ederek şu sözleri söyler: “Beni köpekler de parçalayabilir, akbabalar da yiyebilir. Eğer vahşi bir hayvan tarafından cesedim yok edilmezse o zaman güneş ve yağmur icabıma bakarlar.”  Eğer kaderin talihsizlikleri insanın artık baş edemeyeceği bir noktaya ulaşırsa işte ancak o zaman intihar fikrine de karşı değildir. Hocası Antisthenes ölüm döşeğindeyken ona bir hançer hediye eder ve “Eğer bir ara ihtiyacın olursa” diye getirdim der. Yine Platon’un yeğeni olan ve Platon’dan sonra Akademia’yı yöneten kişi olarak bilinen Speusippos felç geçirdiğinde ona da intiharı tavsiye eder, ancak Speusippos’un cevabı Diyojen’e ders verir niteliktedir. “Biz uzuvlarımızda değil ruhumuzda yaşıyoruz!”

DİYOJEN’İN ÖLÜMÜ VE ARDINDAN

Kinik Okul, Stoa Okulunun da temelleri atılmıştır. Stoalıların şu meşhur duasını burada bir kez daha hatırlayalım: “Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için kuvvet, değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve bu ikisini birbirinden ayırmak için akıl ver.

Platon, Diyojen’i “Sokrates’in delirmiş hali” olarak betimler. Soluğunu tutarak kendini öldürdüğü söylenir. Ölümünün ardından tunç heykeli yapıldı ve şu dizeler yazıldı: “Zamanla tunç da eskir, ama senin şanın sonsuza kadar bozulmadan kalacak, Diogenes: çünkü kendine yeterek yaşamayı, ölümlülere bir tek sen öğrettin ve kolay yaşam yolunu gösterdin.”

SOKRATESÇİ OKULLAR VİDEOLU DERS

  • 7
    be_endim
    Beğendim
  • 1
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 1
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
Paylaş