1. Anasayfa
  2. Edebiyat

Kuran’ı Etkileyen Arap Şairler Serisi: Lebid bin Rabia

Kuran’ı Etkileyen Arap Şairler Serisi: Lebid bin Rabia


Ne evlerden eser kalmış ne otağlardan şimdi Mina’da
Gavl platosu ve Ricam tepeleri ıpıssız ve tenha

Reyyan dağının eski su kanallarının yerlerinde yeller esiyor
Benziyorlar sert taşlara kazınmış yazılara

Sakinlerinin terk edip gittiği bu harabelerde
Geçip gitti yıllar savaşla savaşılmazlık arasında*

İlk yağmurları düşledim
Şimşek yüklü, sağanak, çisenti yağmurları baharda

Gece bulutlarından yağan, sabah bulutlarından göğü kaplayan
Ve yankılanan akşam bulutlarının şimşek sesleriyle

Eyhakân** bitkisinin dalları boy atıyordu
Ceylanlar ve deve kuşları yavruluyordu vadinin iki yakasında

İri gözlü antiloplar yeni doğmuş yavrularının üzerindeydi
Yetişkin yavruları dolaşıyordu sürüler halinde çölde

Sonra seller öyle açığa çıkardı ki bu harabeleri
Kitapların kalemle üzerinden geçilmiş yazıları gibi

Ya da dövmeci kadının nakşetmesi gibi yeniden
Çividiyle halka halka yaydığı dövme yerini

Uyandım düşten ve dönüp sakinlerini sordum harabelere
Ağzı dili olmayan sağır taşlara soru sormanın anlamı nedir ki

Daha dün buradaydı herkes, şimdi kimse yok, çekip gittiler
sabah erkenden
Sahipsiz kaldı otağların su hendekleriyle serinlik veren çalılıkları

Binerlerken gıcırdayan mahfelerine birer birer
Heyecana kapılmıştım ayrılırken kabilenin kadınları

Örtüleri her taraftan gölge yapıyordu direklere
Minderleri, ince tülleri ve güneşlikleri sırmalı

Tüdih’in iri gözlü dişi antiloplarını taşıyorlardı giderlerken
Ya da apak yavrularına hoş bakan Vecre ceylanlarını

Dehlediler develerini, koca ılgın dalları, iri kayalar gibi
Seraplardan geçtiler Bişe vadisinin kıvrımlarını

Şimdi uzakta olan Nevâr’dan ne kaldı hatıranda
Güçlü zayıf bütün bağlar kopmuşken aranızda

O bir Murre kızıdır; bazen Feyd’de konaklar bazen
yakın Hicaz’a
Hal böyleyken nasıl bekleyebilirsin kavuşmayı ona

Hatta bazen doğusunda el-Cebeleyn’in*** veya Muhaccer’de
konaklar
Yahut Ferde dağı ya da eteğindeki Riham düzlüğü açar
kucağını ona

Yemen taraflarına giderlerse Suvaik’tedir mutlaka
Muhtemelen Vihaful-Kahr’dadır ya da Tilham’da

Öyleyse imkânsız bir vuslatı ümit etme boşuna
Sevenlerin en bahtsızı kavuşamayan değil mi sevdiğine

Sen de lütuf göster sana lütuf gösterene ama
Ayrılığın kapısını da açık bırak ilişki bozulursa

Atlayıp teselli bul beli ve hörgücü erimiş
Yolların yorgun yolcusu devene

Sıska olsa da sayılacak kadar kemikleri
Bilek kayışları yürümekten lime lime olsa da

Kızıl bir buluttur sanki hafiflemiş, dizginlenip dehlendiği zaman
Yükünü boşaltmış güney rüzgârıyla birlikte

Ya da şu iri memeli dişi eşek gibidir alaca erkeğinden
hamile kalan
Yorgun düşmüştü erkeği rakip eşekleri kovalamaktan ve
darp etmekten onları ısırıklarıyla

Tepelere doğru götürüyordu dişisini rakiplerinden aldığı
ısırık izleriyle
Onun itaatsiz ve her şeye aşeren halinden  işkilleniyordu zira

Selbut tepeciğine götürdü dişisini ve tepeciğin ıssız zirvesinde
Nişan taşlarının ardında bir hasmın olup olmadığını
gözetledi endişeyle

Derken altı aylık kışı geçirdiler, sonrası bahar
Uzadıkça uzadı su oruçları bundan sonra

En sonunda güçlü bir karara bıraktılar iradelerini****
Her iradenin başarısı kararlılığında değil mi

Savurdu dikenli çalılar arka toynaklarını
Esti yalayıp geçen kavurucu yaz rüzgârları

Uzun bir toz tabakası bıraktılar yarışırcasına koşarlarken
Çıraları henüz tutuşturulmuş bir ateşin dumanı gibi

Kuzey rüzgârları taze arfec***** dallarıyla karıştırdı ateşi
Alevi bol ateşten dağ gibi dumanlar yükseldi

Dişisini önüne alarak koştu yabani erkek eşek
İhtiyat anlarında böyle yapmak onun âdetiydi

Kendilerini ırmağın ortasına attılar
Yararak sık sazlıklı bol sularını

Sazlar sağdan soldan gölge yapıyordu sulara
Kimi dimdik kimi yatıktı ırmağın yatağında

Şimdi siz söyleyin: Bu dişi yaban eşeğine mi benziyor devem
Yoksa antiloba mı yavrusunu yırtıcılara bırakarak sürüye
liderlik eden

Kaybettiği yavrusunu arayan deli danalar gibi
Ve sert kumsal zeminde acı acı böğüren basık burunlu

Avdan hiç mahrum kalmayan boz kurtlar
Çekiştirip toza bulamıştı bembeyaz yavrunun organlarını

Anneyi gafil avlayıp enselemişlerdi yavruyu
Hedefinden şaşmaz hiç ölümün keskin okları

Hiç durmayan yağmurun altında geçirdi geceyi
Kana kana içti yağmuru kumlu arazinin bitki ve ağaçları

Bulutları yıldızları örttüğü bir gecede
Başından kuyruğuna dek sırtından yağmurlar aktı

Savrulan ince kumlara maruz kaldığı kumulların kenarında
Tek başına duran bir ağacın seyrek dallarını kendine siper etti

Parıl parıl parıldıyordu gecenin ilk vaktinde
Denizcinin ipten çekilince dağılan incileri gibi

Derken karanlık dağıldı ve çıktı siperinden
Kayıyordu ıslak arazide kumar oklarına benzeyen ayakları

Suaid gölcüklerinde sersem sepelek
Dolaştı durdu yedi gün yedi gece kederli

Ümidi tükendiğinde pörsüktü süt dolu memeleri
Ne emzirirken ne de kestiğinde sütten hiç böyle olmamıştı

Şimdi bağırış çağırışlarını duyuyordu bir yerlerden insanların
Korkuya kapıldı çünkü insanlar demek onun sonu demekti

Bir türlü kestiremedi kaynağını tehlikenin
Kah önünde kah arkasında olduğunu zannetti

Fahiş fiyata alırım ziftli kırbalarla yıllanmış şarabı
Ya da  küplerden kadehlere dökülen henüz sökülmüş mühürleri

Ve sabahın saf şarabını içtik güzel sesli cariyelerle
Utları eşliğinde teline ustaca dokundukları

Arzumu dindirmeye kalktım daha horozlar ötmemişken
ikinci kadehe geçtim henüz uyanmışken şafak uykucuları

Ve değiştirdim kaç soğuk sabahın yönünü
Ki kuzey rüzgârının elindeydi dizginleri

Ben ki kabilemi silahlarımı taşıyan atik kısraklarla savundum
Sabah yola çıkınca dizginlerinden kendime kuşak yaptığım

Dik bir tepeye tırmandım gözlemek için düşmanlarımı
Toynaklarından çıkan tozlar sancaklarına ulaşıyordu

Güneş elini geceye uzattığı vakit
Ve örttüğünde karanlık, mevzilerin avret yerlerini

Düzlüğe indik, yapraksız bir hurmanın uzun gövdesiydi boynu
Yüklerini devşirmeye gelip de yılanların vazgeçtiği

Dehledim, fırladı deve kuşları gibi hatta daha hızlı
Bedeni ısındı ve hafifledi kemikleri

Eyeri yerinden oynadı, boynu sırılsıklamdı terden
Sıcak terinin köpüğünden kalan kayışı ıslandı

Kafasını kaldırır, hızlanır dizgine vura vura boynunu
Susamış güvercin sürüsü içinden suya dalan bir güvercin gibi

Evler vardır ki birbirini tanımaz ziyaretçileri
Herkesin nasibini aldığı iyilikten ve kusur işlemekten çekindiği******

Kalın enseli herifler parmaklarını sallıyorlar öfkeli
Bediy vadisinin ayakları sabitlenmiş cinleri gibi

Yalan sözlerini reddettim ve kendimce doğru olanı savundum
En asaletlileri bile övgüde karşımda tutunamadı

Meyser kumarına yaraşır develer için çağırdım dostlarımı
Kessinler diye kura oklarından nasiplerine düşeni

Alsınlar paylarını kısırından, doğuranından
Dağıtılsın konu komşuya bereketli etleri

O gün bütün misafirler ve uzak komşular
Tabale vadisinin verimli topraklarına indiler sanki bahardı

Otağımın iplerine sığındı perişan giysili insanlar
Sahibinin mezarına bağlanmış bir beliyye******* devesi gibi

Ve kışın birbirinin tersine estiği zaman rüzgârlar
Körfez çanaklarda verilir yetimlere etleri

Biz ki kabilelerin toplandığı geniş meclislere
Zor işler başarmış kişilerle katılırız sağlamdır iradeleri

Bizdendir kabilede herkese adalet dağıtan
Birinden alıp diğerine veren ya da rehin alan haklarını

Erdem, cömertlik ve iyi huyluluğumuzdan yaparız bunları
Ve ganimet biliriz böyle davrananlara yardımcı olmayı

Biz ki atalarımızdan öğrendik bu yolu yordamı
Yolu yordamı, lideri olmayan topluluk olur mu

Haysiyetimiz kirlenmez, fesat karışmaz işimize
Nefislerimiz boş heveslere meyletmez çünkü

Öyleyse Mülk Sahibinin paylaştırdığına kanaat et ey düşman
Tüm mizaçları aramızda bölüştüren En İyi Bilen’dir onları

Faziletler paylaştırılırken bir topluluk arasında
Bize ayırmış o Büyük Paylaştıran en büyük payı

Öyle yüksek bir şeref sarayı inşa etmiş ki atalarımız
Yüceldikçe yüceliyor kabilemizin genci yaşlısı

Onlardır kabile dara düşünce koşanlar
Onlardır savaşta cengaver, barışta arabulucu

Onlardır iddeti uzamış dullarını koruyan********
Onlardır yetişen komşularına bahar gibi

Onlardır hasetçilere karşı tek vücut olan
Dışarıda koyan işbirlikçiyi

Yazar: Zuheyr Bin Ebi Sulma
Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin
Derleme-Editöryel: Dahi Filozof
Şiirin Türkçe Metni
(Arapçası’da Mevcuttur)

Paylaş