Ne evlerden eser kalmış ne otağlardan şimdi Mina’da
Gavl platosu ve Ricam tepeleri ıpıssız ve tenha
Reyyan dağının eski su kanallarının yerlerinde yeller esiyor
Benziyorlar sert taşlara kazınmış yazılara
Sakinlerinin terk edip gittiği bu harabelerde
Geçip gitti yıllar savaşla savaşılmazlık arasında*
İlk yağmurları düşledim
Şimşek yüklü, sağanak, çisenti yağmurları baharda
Gece bulutlarından yağan, sabah bulutlarından göğü kaplayan
Ve yankılanan akşam bulutlarının şimşek sesleriyle
Eyhakân** bitkisinin dalları boy atıyordu
Ceylanlar ve deve kuşları yavruluyordu vadinin iki yakasında
İri gözlü antiloplar yeni doğmuş yavrularının üzerindeydi
Yetişkin yavruları dolaşıyordu sürüler halinde çölde
Sonra seller öyle açığa çıkardı ki bu harabeleri
Kitapların kalemle üzerinden geçilmiş yazıları gibi
Ya da dövmeci kadının nakşetmesi gibi yeniden
Çividiyle halka halka yaydığı dövme yerini
Uyandım düşten ve dönüp sakinlerini sordum harabelere
Ağzı dili olmayan sağır taşlara soru sormanın anlamı nedir ki
Daha dün buradaydı herkes, şimdi kimse yok, çekip gittiler
sabah erkenden
Sahipsiz kaldı otağların su hendekleriyle serinlik veren çalılıkları
Binerlerken gıcırdayan mahfelerine birer birer
Heyecana kapılmıştım ayrılırken kabilenin kadınları
Örtüleri her taraftan gölge yapıyordu direklere
Minderleri, ince tülleri ve güneşlikleri sırmalı
Tüdih’in iri gözlü dişi antiloplarını taşıyorlardı giderlerken
Ya da apak yavrularına hoş bakan Vecre ceylanlarını
Dehlediler develerini, koca ılgın dalları, iri kayalar gibi
Seraplardan geçtiler Bişe vadisinin kıvrımlarını
Şimdi uzakta olan Nevâr’dan ne kaldı hatıranda
Güçlü zayıf bütün bağlar kopmuşken aranızda
O bir Murre kızıdır; bazen Feyd’de konaklar bazen
yakın Hicaz’a
Hal böyleyken nasıl bekleyebilirsin kavuşmayı ona
Hatta bazen doğusunda el-Cebeleyn’in*** veya Muhaccer’de
konaklar
Yahut Ferde dağı ya da eteğindeki Riham düzlüğü açar
kucağını ona
Yemen taraflarına giderlerse Suvaik’tedir mutlaka
Muhtemelen Vihaful-Kahr’dadır ya da Tilham’da
Öyleyse imkânsız bir vuslatı ümit etme boşuna
Sevenlerin en bahtsızı kavuşamayan değil mi sevdiğine
Sen de lütuf göster sana lütuf gösterene ama
Ayrılığın kapısını da açık bırak ilişki bozulursa
Atlayıp teselli bul beli ve hörgücü erimiş
Yolların yorgun yolcusu devene
Sıska olsa da sayılacak kadar kemikleri
Bilek kayışları yürümekten lime lime olsa da
Kızıl bir buluttur sanki hafiflemiş, dizginlenip dehlendiği zaman
Yükünü boşaltmış güney rüzgârıyla birlikte
Ya da şu iri memeli dişi eşek gibidir alaca erkeğinden
hamile kalan
Yorgun düşmüştü erkeği rakip eşekleri kovalamaktan ve
darp etmekten onları ısırıklarıyla
Tepelere doğru götürüyordu dişisini rakiplerinden aldığı
ısırık izleriyle
Onun itaatsiz ve her şeye aşeren halinden işkilleniyordu zira
Selbut tepeciğine götürdü dişisini ve tepeciğin ıssız zirvesinde
Nişan taşlarının ardında bir hasmın olup olmadığını
gözetledi endişeyle
Derken altı aylık kışı geçirdiler, sonrası bahar
Uzadıkça uzadı su oruçları bundan sonra
En sonunda güçlü bir karara bıraktılar iradelerini****
Her iradenin başarısı kararlılığında değil mi
Savurdu dikenli çalılar arka toynaklarını
Esti yalayıp geçen kavurucu yaz rüzgârları
Uzun bir toz tabakası bıraktılar yarışırcasına koşarlarken
Çıraları henüz tutuşturulmuş bir ateşin dumanı gibi
Kuzey rüzgârları taze arfec***** dallarıyla karıştırdı ateşi
Alevi bol ateşten dağ gibi dumanlar yükseldi
Dişisini önüne alarak koştu yabani erkek eşek
İhtiyat anlarında böyle yapmak onun âdetiydi
Kendilerini ırmağın ortasına attılar
Yararak sık sazlıklı bol sularını
Sazlar sağdan soldan gölge yapıyordu sulara
Kimi dimdik kimi yatıktı ırmağın yatağında
Şimdi siz söyleyin: Bu dişi yaban eşeğine mi benziyor devem
Yoksa antiloba mı yavrusunu yırtıcılara bırakarak sürüye
liderlik eden
Kaybettiği yavrusunu arayan deli danalar gibi
Ve sert kumsal zeminde acı acı böğüren basık burunlu
Avdan hiç mahrum kalmayan boz kurtlar
Çekiştirip toza bulamıştı bembeyaz yavrunun organlarını
Anneyi gafil avlayıp enselemişlerdi yavruyu
Hedefinden şaşmaz hiç ölümün keskin okları
Hiç durmayan yağmurun altında geçirdi geceyi
Kana kana içti yağmuru kumlu arazinin bitki ve ağaçları
Bulutları yıldızları örttüğü bir gecede
Başından kuyruğuna dek sırtından yağmurlar aktı
Savrulan ince kumlara maruz kaldığı kumulların kenarında
Tek başına duran bir ağacın seyrek dallarını kendine siper etti
Parıl parıl parıldıyordu gecenin ilk vaktinde
Denizcinin ipten çekilince dağılan incileri gibi
Derken karanlık dağıldı ve çıktı siperinden
Kayıyordu ıslak arazide kumar oklarına benzeyen ayakları
Suaid gölcüklerinde sersem sepelek
Dolaştı durdu yedi gün yedi gece kederli
Ümidi tükendiğinde pörsüktü süt dolu memeleri
Ne emzirirken ne de kestiğinde sütten hiç böyle olmamıştı
Şimdi bağırış çağırışlarını duyuyordu bir yerlerden insanların
Korkuya kapıldı çünkü insanlar demek onun sonu demekti
Bir türlü kestiremedi kaynağını tehlikenin
Kah önünde kah arkasında olduğunu zannetti
Fahiş fiyata alırım ziftli kırbalarla yıllanmış şarabı
Ya da küplerden kadehlere dökülen henüz sökülmüş mühürleri
Ve sabahın saf şarabını içtik güzel sesli cariyelerle
Utları eşliğinde teline ustaca dokundukları
Arzumu dindirmeye kalktım daha horozlar ötmemişken
ikinci kadehe geçtim henüz uyanmışken şafak uykucuları
Ve değiştirdim kaç soğuk sabahın yönünü
Ki kuzey rüzgârının elindeydi dizginleri
Ben ki kabilemi silahlarımı taşıyan atik kısraklarla savundum
Sabah yola çıkınca dizginlerinden kendime kuşak yaptığım
Dik bir tepeye tırmandım gözlemek için düşmanlarımı
Toynaklarından çıkan tozlar sancaklarına ulaşıyordu
Güneş elini geceye uzattığı vakit
Ve örttüğünde karanlık, mevzilerin avret yerlerini
Düzlüğe indik, yapraksız bir hurmanın uzun gövdesiydi boynu
Yüklerini devşirmeye gelip de yılanların vazgeçtiği
Dehledim, fırladı deve kuşları gibi hatta daha hızlı
Bedeni ısındı ve hafifledi kemikleri
Eyeri yerinden oynadı, boynu sırılsıklamdı terden
Sıcak terinin köpüğünden kalan kayışı ıslandı
Kafasını kaldırır, hızlanır dizgine vura vura boynunu
Susamış güvercin sürüsü içinden suya dalan bir güvercin gibi
Evler vardır ki birbirini tanımaz ziyaretçileri
Herkesin nasibini aldığı iyilikten ve kusur işlemekten çekindiği******
Kalın enseli herifler parmaklarını sallıyorlar öfkeli
Bediy vadisinin ayakları sabitlenmiş cinleri gibi
Yalan sözlerini reddettim ve kendimce doğru olanı savundum
En asaletlileri bile övgüde karşımda tutunamadı
Meyser kumarına yaraşır develer için çağırdım dostlarımı
Kessinler diye kura oklarından nasiplerine düşeni
Alsınlar paylarını kısırından, doğuranından
Dağıtılsın konu komşuya bereketli etleri
O gün bütün misafirler ve uzak komşular
Tabale vadisinin verimli topraklarına indiler sanki bahardı
Otağımın iplerine sığındı perişan giysili insanlar
Sahibinin mezarına bağlanmış bir beliyye******* devesi gibi
Ve kışın birbirinin tersine estiği zaman rüzgârlar
Körfez çanaklarda verilir yetimlere etleri
Biz ki kabilelerin toplandığı geniş meclislere
Zor işler başarmış kişilerle katılırız sağlamdır iradeleri
Bizdendir kabilede herkese adalet dağıtan
Birinden alıp diğerine veren ya da rehin alan haklarını
Erdem, cömertlik ve iyi huyluluğumuzdan yaparız bunları
Ve ganimet biliriz böyle davrananlara yardımcı olmayı
Biz ki atalarımızdan öğrendik bu yolu yordamı
Yolu yordamı, lideri olmayan topluluk olur mu
Haysiyetimiz kirlenmez, fesat karışmaz işimize
Nefislerimiz boş heveslere meyletmez çünkü
Öyleyse Mülk Sahibinin paylaştırdığına kanaat et ey düşman
Tüm mizaçları aramızda bölüştüren En İyi Bilen’dir onları
Faziletler paylaştırılırken bir topluluk arasında
Bize ayırmış o Büyük Paylaştıran en büyük payı
Öyle yüksek bir şeref sarayı inşa etmiş ki atalarımız
Yüceldikçe yüceliyor kabilemizin genci yaşlısı
Onlardır kabile dara düşünce koşanlar
Onlardır savaşta cengaver, barışta arabulucu
Onlardır iddeti uzamış dullarını koruyan********
Onlardır yetişen komşularına bahar gibi
Onlardır hasetçilere karşı tek vücut olan
Dışarıda koyan işbirlikçiyi
*İslam öncesi Arapları, yılın dört ayında savaşmayı haram kabul ettikleri için bu aylara haram ayları (barış ayları) denirdi. Geriye kalan sekiz ay ise helal ayları (savaş ayları) idi
** Çiçekleri erguvan renginde, yaprakları rokayı andıran bir çöl bitkisi
***el-Cebeleyn “iki dağ” anlamına gelir. Şair, Suudi Arabistan’ın Hail bölgesinde bulunan Eca ve Selma isimli sıradağlara gönderme yapıyor
****Eşek çiftinin su arayışına daire iradeden bahsediliyor
*****Çakırdikeni andıran, yakıldığında bol duman çıkaran dikenli bir çöl otu
******Gassani krallığından Numan bin el-Munzir’in sarayında mensubu olduğu Beni Cafer kabilesinin hasmı Rabi bin Ziyad ile şiir atışmasına girdiği beyitler
*******Ölen kişinin devesi ahirette kendisine eşlik etmesi için mezarına bağlanıp ölüme terk edilirdi. Bu deveye beliyye deniyordu
********İddet süresi: Boşanan kadının yeni bir evlilik yapabilmesi için bir yıl süreyle beklemesi
Yazar: Zuheyr Bin Ebi Sulma
Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin
Derleme-Editöryel: Dahi Filozof
Şiirin Türkçe Metni
(Arapçası’da Mevcuttur)