Aristoteles kavramı ‘bir objenin zihindeki tasarımı’ olarak nitelerken zihinde tasarım olarak meydana gelen bu kavramın dile dökülmesine de terim denir. Yani zihnimizde oluşan düşünce ya da fikirlere kavram bu düşünce, fikir ya da sembollerin dile dökülmesine de terim deriz. Kavramlar düşünce dünyamızın en temel taşları iken onlardan önermeler, önermelerden de akıl yürütmeler oluştururuz. Kavramların dil ya da kelimeler ile bir ilgisi yoktur ve onlardan harflerden meydana gelmez. Zihnimizdeki kavramı herhangi bir dil yoluyla aktardığımızda işte o zaman o kavramı adlandırmış oluruz. Kavramlar tek başlarına zihinde tasarımlandıkları an itibariyle doğru ya da yanlış olamazlar çünkü henüz orada bir hüküm yoktur. Örneğin ‘ağaç’ dediğimizde buna doğru ya da yanlış denemez ancak bir önerme haline getirildiklerinde (özne-yüklem bağı) artık doğru ya da yanlış değeri alırlar. Örneğin ‘ağaç yaşken eğilir‘ dersek işte o zaman ağaç kavramından dile dökülen bu önerme doğru ya da yanlış değer alabilir. O halde bir önermenin doğruluğu veya yanlışlığını ortaya koyabilmek için önerme bir hüküm bir yargı barındırmalıdır. Mesela “İnsanlığın durumu” dediğimizde bunun bir önerme olmadığı yalnızca bir kavram olduğu açıktır çünkü insanlığın durumu tek başına hüküm veya yargı çıkarılabilecek yahut doğru yanlış denebilecek bir cümle barındırmaz. Ancak “İnsanlığın psikolojik durumu kötüdür” dediğimizde burada bir hüküm verdiğimiz için artık bu bir önermedir ve doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir hale gelmiştir. Pekala şimdi bu önermede yüklem ve öznenin yerini değiştirip “Kötüdür insanlığın psikolojik durumu” dediğimizde görüldüğü gibi hala aynı hükmü taşımaktadır.
Önemli Bilgi: Kavramlar en temelde tümel, tikel ve tekil olarak üçe ayrılırlar ancak burada bilinmesi gereken en önemli husus tümel kavram olmadan tikel ve tekil kavram olamayacağıdır. Örneğin sayı kavramını bilmezsek rakamlardan bahsetmenin bir anlamı olmayacaktır. Ya da canlı kavramını bilmezsek tikel olarak canlıları ne anlayabilir ne de sınıflandırabiliriz. Bu sebeple tümel kavramlar tikel ve tekil kavramların referans noktasıdır.
Tümel (Külli) Kavram: Kavramın kendisi bütüne hitap ediyorsa ona tümel kavram denir. Tümel kavramın içerisinde bir sınıfın tüm elemanları yer almalı kavramın bizzat kendisi “tümünü, tamamını, bütün hepsini, hiçbirini” ifade ediyor olmalıdır. Örneğin “İnsan” “At” “Ağaç” “Beyaz” gibi. Yine “Bütün İnsanlar” ya da “Hiç bir insan” gibi kavramlar tümel kavramlardır. Örneğin Dünya ve Türkiye kavramlarını inceleyelim. Burada Dünya tümel bir kavramken Türkiye tekil bir kavramdır. Bazı Türkiyeliler ise tikel bir kavramdır.
Tikel (Cüz’i) Kavram: Kavramın kendisi bir sınıfın yalnızca bir elemanını değil de bazı, bir kaç ya da bir çok elemanını ifade ediyorsa ona tikel kavram denir. Örneğin “Bazı insanlar”, “Bir kaç insan” ya da “Bir çok insan” gibi kavramlar tikel kavramlardır.
Tekil (Ferdi) Kavram: Kavramın kendisi bir sınıfın elemanlarından yalnızca birini ifade ediyorsa yani bütünün içerisinde tek bir parçaya yönelikse, yalnızca bir tek özdeş varlığı içeriyorsa bir başka ifadeyle içerisindeki tek bir parçaya hitap ediyorsa ona tekil kavram denir. Tekil kavramlar bir şeye işaret ederler Örneğin, bu ağaç, şu at, Sokrates, Tuana, Antalya, Jüpiter, Güneş gibi kavramlar tekil kavramlardır.
Soyut (Mücerret) ve Somut (Müşahhas) Kavramlar: Kavramın kendisi doğrudan bir nesneye hitap ediyorsa beş duyu organından herhangi biri ya da hepsi ile algılanabiliyorsa buna somut kavram denir. Örneğin kalem, kitap, yaşlı, demir, hayvan, mühendis, siyah gibi. Eğer kavramın kendisi nesneye değilde oluşa yönelip bir şeyin oluşunu ifade ediyorsa buna da soyut kavram denir. Örneğin zaman, yaşlılık, beyazlık, hayvanlık, mühendislik, siyahlık gibi. Somut kavramlar zihinde doğrudan bir nesnellik biçiminde canlanırken soyut kavramlar form biçiminde genellikle şekilsiz kalıpsız canlanırlar. Zihin ne kadar gelişirse soyut kavramları o ölçüde kavrayabilir. Örneğin bir çocuk bir kedi gördüğünde onun imajını kafasında canlandırabilir daha sonra o kedinin resmini yapabilir ama çocuğun zihninde bir “kedilik” kavramı olmaz. Örneğin daha sonra bir leopar gördüğünde onu “kedilik” kavramı ile eşleyemez.
Kolektif ve Dağıtılmış Kavramlar: Grubu ifade eden kavramlar kolektif grup üyelerini ifade eden kavram distribütif (dağıtılmış) kavramlardır. Bireylerin bir amaç doğrultusunda bir araya gelerek oluşturdukları yapılar kolektif kavram iken tek tek bireyler bu grubun distribütif üyeleridir. Örneğin Okul, Ordu, Meclis, Futbol Kulübü kolektif bir kavram iken talebe, asker, milletvekili, futbolcu kolektif kavramın distribütif üyeleridir.
Olumsuzlama: Bir kavramın değili onun olumsuzlamasıdır. Örneğin somut olan insan ya da soyut olan insanlık her ikisi de birer kavramken -insan olmayan ya da -insanlık olmayan bu kavramların olumsuzlamasıdır. Çünkü insan, -insan olmayanın çelişiği iken -insan olmayan da insan’ın çelişiğidir. Olumsuzlama hangi biçimde yapılıyorsa o biçimde olumsuzlanır. Örneğin tümel bir önerme olan “Tüm düşünürler filozoftur” önermesinin olumsuzlaması da aynı biçimde tümel olarak “Hiç bir düşünür filozof değildir” şeklinde yapılır eğer bu önermeyi tikel ile değiştirip “Bazı düşünürler filozoftur” dersek bunun olumsuzlaması da aynı biçimde “Bazı düşünürler filozof değildir” şeklinde olacaktır. Son olarak bu örneği tekile çevirelim “Aristoteles bir filozoftur” önermesinin olumsuzlaması da “Aristoteles bir filozof değildir” şeklinde olacaktır. Olumsuzlama doğası gereği varlığını olumlu kavramlara borçludur çünkü bir hükmün olumsuzlanması, olumlu bir bağıntının varlığını şart kılar. Bir başka ifadeyle olumsuzlama, olumlamanın yokluğu iken, olumlama, olumsuzlamanın yokluğu değildir. O halde olumlama basit iken olumsuzlama o şeyin değili olacağı için bileşik ek alır. Tek başına olumsuzlama ele alınamaz bir anlam ifade etmez. “Varlık” bir kavram iken “Varlık Olmayan” ya da “Yokluk” onun olumsuzlamasıdır ancak görüldüğü gibi yokluk da varlığını varlığa borçludur.
İçlem (Tazammun) ve Kaplam (Şumûl): Herhangi bir kavramın kendisi bir şeyin ya içlemini ya da kaplamını ifade eder. Bir kavramın içlemi onun kavranılabilir özellikleridir. Örneğin Sokrates’i insan kılan onun akıllı, duygulu, hareket etmesi gibi özellikleri Sokrates kavramının içlemi iken, Sokrates’i insan kılan yani onun kendisine ait olan fertlerin bütünü olan “İnsan” bu kavramın kaplamıdır. Dolayısıyla bir kavramda içlem arttıkça kaplamı azalırken aynı biçimde kaplamı arttıkça da içlemi azalır. Bir başka ifadeyle genelden özele gidildikçe içlem, özelden genele gidildikçe de kaplam artar. Yine bir kavramın yalnızca kaplamı belirtildiğinde onun içlemi belirtilmiş olmaz ancak tersi durumda yani bir kavramın içlemi belirtildiğinde kaplamı da zorunlu olarak belirtilmiş olur. Örneğin hayvan kavramı bir kaplam iken memeliler, sürüngenler, omurgalılar vb. bu kavramın içlemidir. İçlemi daha da arttırarak memeli türleri, sürüngen türleri vb. diye gidebileceğimiz gibi kaplamı “hayvan” kavramından daha da yukarı çekerek canlılar, varlıklar vb. diyerek kaplamın mahiyetini daha da yukarı çekebiliriz.
Kaplamı Boş Varlıklar: Zihnimizde tasarım olarak var olduğu halde dış dünyada ispatlanana dek karşılığı olmayan varlıklardır. Mitolojik ve edebi ve kurgusal karakterler, bilimsel hipotezler bu kategoridedir. Bunların tümüne karışık örnekler sıralayalım: “Tyler Durden, Zeus, V For Vandetta, Paralel Evrenler, Anka Kuşu, Raskolnikov, Goriot Baba, Valhalla, Karanlık Madde, Kaf Dağı, Tsubasa vesaire. Kaplamı boş olan varlıklar ispatlandıktan sonra bu kategoriden çıkarlar. Örneğin Truva Şehri, Higgs Bozonu, vb. örnekler bir zamanlar kaplamı boş varlıklar iken artık bu kategoriden çıkmışlardır.
KAVRAMLARIN BİRBİRLERİYLE İLİŞKİLERİ
Kavramın ne olduğunu anladıktan sonra kavramlar arası ilişkilerden de bahsedelim. İki kavram yan yana geldiğinde ister dolaylı ister dolaysız yoldan olsun birbirleriyle etkileşime girerler. Bu durum kavramların birbirleriyle yan yana geldiklerinde onları nasıl değerlendirmemiz gerektiği konusunda bize fikir verecektir. Yan yana getirilmiş iki kavram birbirlerine ayrık, eşit, tam girişim halinde yahut eksik girişim halinde kalmış olabilir. Şimdi bunları açıp örnekler verelim.
Ayrıklık: Yan yana getirilen her iki kavramda birbirleriyle ayrık ise her iki kavramında üyeleri iç içe geçemiyorsa bunlara ayrık kavramlar denir. Örneğin kuş ve taş, ağaç ve kuş, insan ve ağaç gibi. Kuş ve taş örneğini ele alalım. Kuş kavramının hiç bir bireyi taş kavramına eklenemez aynı biçimde taş kavramının hiç bir bireyi de kuş kavramına eklenemez. Aynı biçimde hiç bir insan ağaç değildir ve hiç bir ağaçta insan değildir.
Eşitlik: İki kavramdan her biri diğerinin bütün bireylerini içine alıyorsa bunlara eşit kavramlar denir. Örneğin her akıllı düşünendir ve her düşünen akıllıdır gibi.
Tam Girişim: İki kavramdan yalnız birisi diğer kavramın tüm bireylerini içine alıyorsa bu iki kavram arasında tam girişim var demektir. Bu durumda kaplamı daha büyük olan kavram kaplamı daha küçük olan kavramın tüm bireylerini içine almaktadır. Örneğin insan ve hayvan, at ve hayvan, çilek ve meyve gibi. İnsan kavramının içerisindeki tüm bireyler hayvan kavramının da içine girer ancak hayvan kavramının içine giren tüm bireyler insan kavramının içine girmez. Tüm insanlar hayvandır ama tüm hayvanlar insan değildir. Aynı şekilde bütün çilekler meyvedir ama bazı meyveler çilektir.
Eksik Girişim: İki kavramdan her biri diğerinin bazı bireylerini içine alıyorsa aralarında eksik girişim vardır. Örneğin felsefeci ve erkek, memeli ve balık gibi. Memeli kavramının bazı bireyleri balık iken bazı balıklar da memelidir. Yine bazı felsefeciler erkektir ama tüm felsefeciler erkek değildir aynı biçimde bazı erkekler felsefecidir ancak tüm erkekler felsefeci değildir.
ARİSTOTELES VE MANTIĞIN KATEGORYALARI
“Bilimlerin bilimi” olan mantığın kurucusu Aristoteles mantığı ele alırken ilk olarak Antik Yunanca yükleme anlamına gelen kategoria adını verdiği ve mantıkta ilerleyebilmek için en başta öğrenilmesi gereken kategorileri on bölüme ayırır. Bu kategorilerin ilki olan Cevher, nesnelerin değişmez özünü tarif ederken diğer dokuz kategori nesnelerin fiziki değişimlerini ifade eder. Bu nedenle cevher asıl iken diğer kategoriler cevhere yapışıp ayrılabilen ilintilerdir. Tekilin bilinebilmesi için tümelin biliniyor olması gerektiğini söyleyen Aristoteles’e göre madde (hyle) ve form (şekil) birbiriyle iç içedir. Örneğin sayı kavramını bilmiyorsak artık ikiden altıdan yediden bahsedemeyiz. Bu sayıların var olabilmesi için öncelikle sayı kavramının var olması zorunludur dolayısıyla hocası Platon gibi Aristoteles de tümelleri daimi bir referans noktası olarak gösterir ve tümel olmadan tikelin bilinemeyeceğini ifade eder. Örneğin “İnsan” kavramı ile insana ait bir ilinti olan “Uyumak” kavramını ele alalım. “İnsan Uyuyandır” önermesinde bu iki kavram arasında insan önce gelmelidir çünkü uyumak insanda bir ilinti iken burada cevheri yani insanı çıkarıp aldığımızda uyumak kavramının tek başına bir anlamı olmayacaktır.
Töz (Cevher): (O Nedir?) Varlığını sürdürmek için bir başka şeye ihtiyaç duymayan,azalıp çoğalmayan öz olandır. Kendisine dolanan ilintilerle karıştırılmamalıdır. Örneğin taşı taş yapan bir başka ifadeyle taşın taşlığı onun tözüdür. Taşın rengi, ağırlığı, azalıp çoğalması gibi vasıfları ise onun tözü değil ilintileridir. Dolayısıyla taşın tözü yalnızca taşın kendisidir. Aynı zamanda tözün karşıtı da yoktur. Bir şeyden tüm ilintilerini alsak dahi onun cevheri orada kalacağı gibi bunun tam tersini yaparsak yani cevheri alırsak artık o cevhere bağlı olan tüm ilintilerde cevherle birlikte kaybolur. Örneğin taş tüm vasıflarından ayrı olarak bir cevherdir. Taşın ağırlığı, rengi, şekli gibi vasıfları ise taş cevherinin ilintileridir. Renkleri, şekilleri, ağırlıkları farklı olan binlerce taş vardır ancak hepsinde ortak olan cevher taş olmalarıdır.
Nicelik: (Ne Kadar, Nice, Kaç) Cevhere ilişen ilintidir. Bir cevherin niceliği iki bölümde irdelenir. Bunlardan ilki sürekli olanlar (zaman, çizgi, cisim) ikincisi ise süreksiz olanlardır. (Sayılar, sözler gibi). Sayıların sınırı olmadığı için onlar süreksiz iken çizgi bölümleri birbirine dokunduğu için süreklidir. Niceliklerin karşıtı olmaz örneğin Üç litrenin, beş metrenin zıttı olmaz. Ağırlığın zıttı (hafiflik) var gibi görünebilir ancak bu niceliğin değil görelik kategorisinin zıttına girer. Aynı biçimde nicelikler de azlık ve çokluk da bulunmaz.
Nitelik: (Nasıl?) Kendisiyle bir şeyin nasıl olduğu söylenen terimdir. Nitelikler arasında zıtlıklar olabilir. Örneğin iyi, kötünün, ak, karanın zıttıdır. Ancak zıtlığı olmayan nitelikler de vardır. Bunlara da renkler örnek verilebilir. Örneğin kırmızı, yeşil bir şeyin niteliğidir ancak bunların zıttı yoktur. Yine nitelikler çokluk ve azlıkta barındırabilir. Örneğin adaletli bir kişi bir başkasından daha az ya da daha çok adaletli olabilir. Ya da ak bir nesne bir başka nesneden daha ak olabilir. Nitelikler dört kısımda incelenir:
a) Hal Bildiren Nitelikler: Adalet, Erdem, Ölçülülük gibi.
b) Meyil Bildiren Nitelikler: Hızlı değişen niteliklerdir. Örneğin soğukluk, sıcaklık, hastalık, sağlık gibi.
c) Duyu Nitelikleri: Renkler, kokular, tatlılık, acılık gibi duyusal niteliklerdir.
d) Şekil Nitelikleri: Eğrilik, doğruluk, köşelik, karelilik gibi.
Görelik (İzafet): Cevherde meydana gelen ilintidir. Dolayısıyla varlığı bir başka şeyin varlığına bağlı olan şeylerdir. Göreli yani izafi olan kavramların karşılıkları vardır. Örneğin yarım, büyük, baba gibi. Büyük kavramı göreceli bir kavramdır çünkü bir şeyin büyüklüğü bir başka şeyle ölçülür. Ya da baba dediğimizde burada oğul kavramı karşılık gelir çünkü baba olmak için oğul gereklidir. Görelilerin zıtları olabilir ancak zıtları olmayan göreliler de vardır. Örneğin göreli bir kavram olan sağlığın zıttı hastalıktır, güzelliğin zıttı çirkinliktir. Zıttı olmayan göreliğe ise, iki misli üç misli örnek verilebilir. Görüldüğü gibi görelik azlık ve çoklukta kabul etmektedir. Örneğin tam ve yarım gibi.
Mekan: (Nerede?) Nerede sorusuna cevap olan kategoridir. Nesnenin hangi mekanda bulunduğunu ifade eder. Bir nesnenin kendi mekanına olan bağlılığıdır. Mekan ya zatidir ya da görelidir. Örneğin mahallede, İstanbul’da, evde, gibi cevaplar zati bir mekanı gösterirken sağında, altında, yukarıda, aşağıda, arasında, arkasında gibi cevaplar göreli mekanı anlatır.
Zaman: (Ne zaman?) Ne zaman sorusuna cevap olan kategoridir. Geçmişi, şimdiyi ya da geleceği içerebilir. Örneğin dün, geçen yıl, yüz yıl önce, 2003 yılında, 2035’te gibi.
An (Durum): Nesnenin bazı parçalarının bazı parçaları ile olan ilişkisidir. Örneğin ayakta durmak, oturmak, yatmak bir durumu ifade eder. Burada an içerisinde bir mekanda zorunlu olarak vardır. Örneğin “Orada dikilip duruyor” dediğimizde bir mekanda (orada) bir durumda (dikilmekte) olduğunu anlarız.
Sahiplik: Bir şeyin başka bir şeye sahip olma suretiyle ona ilinti olması durumudur. Sahiplik iki duruma ayrılırken bunlardan ilki doğal sahiplik ikincisi ise yapay sahipliktir. Örneğin üzerimize giyeceğimiz elbiseleri hemen her gün değiştiririz bu nedenle bunlar yapay sahiplik kategorisine girer. Ancak derimizi de bir elbise olarak kabul edersek bunu değiştiremeyiz bu nedenle onun doğal sahibiyizdir. Aynı şekilde Kaplumbağanın kabuğunu düşünelim bu da doğal sahipliğe bir örnek iken yeni aldığımız araba, masamızdaki defterin ise yapay sahibiyiz.
Aktif (Etki): (O ne yapıyor?) Bir şeyin başka bir şeye etki etmesi durumunda etki ediciye ilintili olan haldir. Örneğin seviyor, kırıyor, değiştiriyor gibi. Görüldüğü gibi etki olabilmesi için en az “bir” etkilenen olması şarttır. Aktif ya da etki hem zıtlığı hemde azlık ve çokluğu kabul eder.
Pasif (Edilgi): (Ona ne yapılıyor?) Bir şeyin başka bir şeye etki etmesi durumunda etki edilene ilintili olan haldir. Aktif’in ya da etkinin karşıtıdır. Örneğin seviliyor, kırılıyor, değiştiriliyor gibi. Görüldüğü gibi Pasif ya da edilgi’de mutlaka bir fail olmalıdır bir başka ifadeyle faili olmayan bir edilgi mümkün değildir. Daha geniş bir örnek olarak sıcak suya soğuk su ilave ettiğimizi düşünelim. Bu su artık sabit kalamayacak ve sıcaklığını hızla kaybetmeye başlayacaktır. Demek ki edilgi de hem zıtlık hem de azlık çokluk kabul eder. Sıcak suya soğuk su eklediğimizde daha az sıcak olacaktır hatta bu işlemi sürdürürsek sıcak olan su zıttına dönerek artık soğuk olacaktır.
Konunun daha iyi anlaşılması için tüm bu kategoryaları kapsayan bir örnek verelim: “Dahi Filozof (cevher) babasının (görelik) aksine Türkiye’de (mekan) ikametini sürdürüp yirmi yıldır (zaman) felsefe dersleri vermekte (aktif-etki) ve hala talebe yetiştirmektedir. (an-durum) Uzun boylu (nicelik) mavi gözlü (nitelik) olan Dahi Filozof (cevher) genellikle eşofmanla (sahiplik) dolaşmakta ve hobi olarak psikoloji öğrenmektedir. (Pasif-Edilgi)“