LYSIMAKHOS: Nikias ve Lakhes, o adamın dövüşünü izlediniz. Melesiasla birlikte bize katılıp bunu izlemenizi söylerken bunun nedeninden bahsetmemiştik size. Sizden saklamayacağım çünkü sizler samimi, özü sözü bir insanlarsınız. Bunları neden söylediğimi merak ediyorsunuzdur. Melesias gibi benim de bir oğlum var. Bakın burada işte Thykidides, Melesias’ın oğlu. Bu da benim oğlum Aristides, ona dedesiyle aynı ismi koyduk. Melesias ve ben oğullarımızın geleceği için konuştuk ve onlar için neler yapabileceğimizi düşündük. Bilirsiniz günümüzde çoğu aile yetişkinlik çağına gelen çocuklarını kendi hallerine bırakırlar. Biz bunun bir hata olduğunu düşünüyor ve bu hataya düşmek istemiyoruz. Sizlerin de oğulları var, eminim sizler de onların erdemli bir yurttaş olmalarını istiyor ve bunun için elinizden geleni yapıyorsunuzdur. Ama bu iş oldu bittiye getirilmemeli üzerine düşünülmelidir bu yüzden belki bizimle iş birliği yapacağınızı düşündük.
Bu işi neden bu kadar sıkı sıkıya ele aldığımızın hikayesini de sizlere anlatayım. Ben, Melesias ve oğullarımız çoğunlukla yemekleri hep birlikte yeriz. Bunu söylemek belki bizim için utanç verici ama dürüst olmayı severim. Bu yemeklerde çocuklarımız bize sorular sorar biz de onlara atalarımızın erdemlerini anlatırız ancak onların babaları olarak kendimize dair anlatacak onların hayatlarına ilham verecek denli önemli bir hayat yaşamadığımızın farkındayız. Bu durum Melesias ve benim için üzücü bu durumdan dolayı babalarımızı çok defa suçladık çünkü kendi işleriyle uğraşıp bizi başıboş bıraktılar. Ne var ki bu durum gerçeği değiştirmiyor bu yüzden suçlamayı bırakıp ne yapabileceğimizi düşünmeye başladık. Oğullarımızın erdemli ve bilge kişiler olmalarını istiyoruz. Onların vasat insanlar olmaması için neleri öğrenmeleri gerektiğini araştırıyoruz. Bu konuda oğullarımız da bize söz verdi. Şimdi iş bize düşüyor onları doğru yönlendirmek gerek. Birisi bize onlara silah kullanmayı ve dövüşmeyi öğretmemiz gerektiğini söyledi işte o yüzden buradayız. Bu çocukların silah ve dövüş sanatı üzerine yoğunlaşmaları doğru olur mu ve sizler de çocuklarınız konusunda bizimle aynı fikirde misiniz söyleyin lütfen.
NİKİAS: Melesias ve senin tutumun benim çok hoşuma gitti Lysimakhos. Sizinle aynı fikirdeyim. Sen ne dersin Lakhes?
LAKHES: Haklısın Nikias. Sizin babalarınıza yönelttiğiniz suçlamaları yarın oğlumun da bana yöneltmesini istemem doğrusu. Yalnız bana garip gelen burada Sokrates otururken bu durumu bize danışman oldu. Sokrates, hayatını insan yetiştirmeye adamış biridir.
LYSIMAKHOS: Bunu bilmiyordum Lakhes.
NİKİAS: Lakhes haklı. Sokrates daha geçen gün benim oğlanı Damon isminde bir müzik öğretmenine yönlendirdi. Agathokles’in yanında yetişen usta bir sanatkardır o. Mesele eğitim ise bunu yalnızca Sokrates’e sorman yeterli.
LYSIMAKHOS: Biz yaşlılar vaktimizin çoğunu evde geçirdiğimiz için bazı şeyleri gözden kaçırabiliyoruz doğrusu. Sophroniskos’un oğlu Sokrates! Baban benim memleketlim ve arkadaşımdı onunla hiç kavga etmedik. Bak şimdi aklıma geldi bizim çocuklar da Sokrates’ten bahsedip duruyordu zaten. Ama bu Sokrates, bizim Sophroniskos’un oğlu Sokrates mi diye sormak hiç aklıma gelmemişti. Siz söyleyin çocuklar! O Sokrates, bu Sokrates mi?
LYSIMAKHOS’UN OĞLU: Evet baba, işte Sokrates.
LYSIMAKHOS: Hera aşkına harikasın Sokrates. Baban seninle gurur duyardı. Artık beni de kendi dostun olarak gör lütfen.
LAKHES: Sokrates’in önemi yalnızca eğitimciliği de değil Lysimakhos. Ben onun vatanseverliğine de şahit oldum. Delion bozgununda o yanımızdaydı. İnan bana askerlerimizin hepsi onun gibi olsaydı hiç bir savaşı kaybetmezdik!
LYSIMAKHOS: Böyle değerli insanların seni övmeleri ne büyük iş Sokrates! Bir yurttaşın olarak seninle gurur duydum doğrusu. Bugüne kadar keşke seninle bu denli yakından tanışmış olsaydık. Keşke evimize defalarca kez şeref vermiş olsaydın. Madem olan oldu daha fazla vakit kaybetmeyelim de bugün dostluğumuzun ilk günü olsun. Çocuklarımıza rehberlik et ki ben babanın nasıl arkadaşıysam çocuklarımız da arkadaş olsun. Peki sen bu işe ne diyorsun Sokrates? Silah ve dövüş sanatı öğrenmek gençler için doğru bir iş midir?
SOKRATES: İsteklerini yerine getirmeye çalışacağım Lysimakhos. Ama ben de sizlere göre çok gencim. Bu nedenle benim sizlerin yanında çok konuşmam hoş olmaz. Bunun yerine önce sizlerin fikirlerini tam olarak öğrenip araya gireceğim yerde fikirlerimi söylemem daha doğru olur. Söze siz başlayın.
NİKİAS: İstediğin gibi olsun Sokrates. Silah ve dövüş sanatı benim fikrime göre gençler için çok faydalı olur. Her şeyden önce boş vakitlerini yararsız işlerle geçirmek yerine bunlarla uğraşırlarsa jimnastik yapmış olurlar. Diğer yandan özgür bir adama yakışan işlerdir bu işlerdir. Çünkü bu sanatlar insana şeref kazandırır. Ülkemiz adına da şerefli bir iştir bu, ülkemiz savaşa girecek olursa vatanlarını savunmasını da herkesten daha iyi bilirler. Silah kullanmayı ve dövüş sanatı bilen biri hem yakın hem uzak dövüşte zarar görmez bu bilgi ona üstünlük sağlar. Bu bilgileri öğrenip ilerleten kimse askerleri komuta da etmek ister ki komutanlık vatan için şerefli bir iştir. Son olarak bu bilgi insanın cesaretini de yükseltir. Sözün özü Lysimakhos savaş sanatı öğrenmeye değer bir iştir. Sen ne düşünüyorsun Lakhes?
LAKHES: Bir bilgi için öğrenilmesin demek pek kolay değildir Nikias. Silah kullanmayı bilmek gerçekten bir bilgi midir asıl önemli soru budur bence. Eğer bunu değerli bir bilgi sayıyorsak bende sana katılırım ama öyle değilse onunla uğraşmaya değmez demektir. Fakat bu meselede kafamı kurcalayan bir şey var. Silah kullanmak gerçekten değerli bir bilgi ise Lakedemonialılar bu bilgiyi neden gözardı ettiler? Onların tek bildikleri savaştır çünkü. Haydi bu durumu onların bir hatası sayalım ve diyelim ki onlar bu bilginin kıymetini bilmediler. Peki savaş sanatını bilenler bu işten para kazanmak için neden Lakedemonia’ya ayak bile basmıyorlar? Enfes bir tragedya yazdığını düşün. Bundan para kazanmak için şehir şehir dolaşmana gerek yoktur hatta Attika’nın dışına bile çıkmazsın. Doğrusunu yaparak oyununu getirir bizim önümüzde oynatırsın. Fakat bu işin ustaları Lakedemonia’ya bu işlerle yatıp kalkanların ülkesine gitmiyorlar da bu işi hiç bilmeyen doğru dürüst talep bile etmeyen kentlere gidiyorlar.
Lysimakhos! Üstelik ben onların çoğunu sanatlarını icra ederken gördüm, gerçekten değerliler mi değiller mi bunu bilirim. Yalnızca şunu düşünsen bile yeter. Sen hiç savaş sanatını para karşılığı bu işi öğreten bir eğiticiden öğrenipte önemli bir savaşçı yahut komutan olmuş birini görüp duydun mu? Örneğin az önce burada gösterisini yapan Stesilaos’u düşün. Ben onun gösteri yapmayıp gerçekten dövüştüğünü de bir kez görmüştüm. Dövüşmek istememesine rağmen dövüşmek zorunda kalmıştı sonuç ne oldu dersin? Dinleyin anlatayım. Bu silah ve dövüş ustası arkadaş bu işlerde herkesten daha zeki olduğunu zannettiği için deniz askeri olarak bulunduğu bir gemide kendisine mızrağın ucuna bir orak takarak üstün bir silah yapmıştı. Kısa kesmek için sadece o yaptığı silahın başına ne geldiğini anlatayım. Dövüş esnasında silahının ucundaki orak düşman gemisinin ipine takılıp kaldı. Ne yaptıysa da silahını iplerden kurtarmayı başaramadı. Sonra yanından geçen taşıt gemisi mızraklı orağıyla birlikte Stesilaos’u da sürüklemeye başladı. Taşıt gemisinde bu durumu gören insanlar alkış tutarak kahkaha atmaya başladı. Sonra Stesilaos’a atılan bir taş onun ayakları dibine düştü o da silahını kurtarmayı bıraktı bu sahneyi gören bizim askerlerde daha fazla dayanamayıp gülmeye başladı. Çünkü bizimkinin özel silahı düşman gemisinde bir bayrak gibi sallanıyordu.Eğer bu sanat bir bilgi ise pekte faydası olmayan bir bilgi olduğu benim düşünceme göre çok açık. Ama sen yinede Sokrates’e kulak ver derim.
LYSIMAKHOS: Nikias ve Lakhes’in düşüncelerini duydun Sokrates. İkisi birbirine zıt şeyler söylüyor. Bir de seni dinleyelim ki kim hangi tarafta daha çok bunu görelim.
SOKRATES: Anlamadım Lysimakhos! Çoğunluk ne derse ona göre mi kararını vereceksin?
LYSIMAKHOS: Elbette. Başka ne yapmam gerekir ki?
SOKRATES: Peki sen Melesias? Sende çokluğa göre mi karar verirsin? Örneğin burada jimnastik konuşuluyor olsa ve senin oğlan için hangi idmanların daha faydalı olacağı tartışılıyor olsa sen çokluk ne diyor diye mi bakarsın yoksa iyi bir jimnastikçi ya da ondan ders almış birinin söylediklerine göre mi karar verirsin?
MELESİAS: Elbette jimnastikçi ya da ondan ders almış kişiyi dinlerim Sokrates.
SOKRATES: Burada bizlerin ne dediğinden çok o kişiye güvenmez misin?
MELESİAS: Tabi ki.
SOKRATES: Doğruyu bulmak için çoğunluğa değil bilgeye bakmalıdır öyleyse.
MELESİAS: Kesinlikle.
SOKRATES: O halde şimdi konuştuğumuz mesele içinde aynı tutumu göstermemiz gerekir. Aramızda bu konuşulanlardan anlayan biri var mı yok mu önce bunu sorgulamalıyız. Varsa herkesin konuşmasına gerek yok demektir, yoksa da başka yerde arayıp bulmalıyız onu. Oğullarınızla kumar oynamamanız gerekir, ne yaptığınızı bilmeniz için de bilgi.
MELESİAS: Çok haklısın.
SOKRATES: Örneğin içimizde güreşi kimin daha iyi bildiğini öğrenmek için ne yaparız? Hangimiz bu meseleye daha çok kafa yormuşsa, hangimizin bu işteki hocası daha iyiyse en iyi o biliyor deriz değil mi?
MELESİAS: Evet Sokrates.
SOKRATES: Bunlardan da önce bu işi öğretecek kişide neyi arıyoruz biz bunu bilmek gerekir.
MELESİAS: Bunu anlayamadım.
SOKRATES: O şeyin eğitimcisinden önce şeyin kendisi nedir bunu aramaktan bahsediyorum.
NİKİAS: Ben de anlayamadım Sokrates. Bahsimiz açık değil mi? Silah ve dövüş sanatından bahsediyoruz. Gençler bu sanatı öğrenmeli mi öğrenmemeli mi? Araştırdığımız iş açık değil mi?
SOKRATES: Orası açık Nikias. Ben daha öncelikli olandan bahsediyorum. Örneğin göz için bir merhem var bunu gözümüze sürelim mi sürmeyelim mi deyip duruyoruz. Hakkında konuştuğumuz şey göz mü yoksa merhem mi?
NİKİAS: Göz tabiki.
SOKRATES: Örneğin ata gem vurmalı mı? Eğer vurulacaksa ne zaman vurmalı diye düşündüğümüzde gem üzerine değil at üzerine düşünüyoruzdur değil mi?
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: Yani iki şeyden birisi diğeri için düşünülüyorsa asıl düşünülen o değil diğeridir değil mi?
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: O halde danıştığımız kişinin esas önem verdiğimiz işte ustalığı var mı, bunu düşünmemiz gerekir.
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: Biz şimdi bu meselede gençlerin ruh durumlarına göre hangi eğitimi almaları gerektiğini düşünüyoruz değil mi?
NİKİAS: Evet, öyle.
SOKRATES: O halde öncelikli olarak ruh eğitiminde kim usta ona bakacaksın. Bulduğun kişinin gerçek bir eğitimci olmasına dikkat et.
LAKHES: Evet ama Sokrates bazı sanatlarda hiç ustası olmadığı halde ustaları olanlardan daha yukarıda olanlar da var.
SOKRATES: Evet Lakhes. Ama onlara güvenmen daha zor olacaktır. Sana ustalığını ispatlaması gerekecek.
LAKHES: Bu doğru.
SOKRATES: O halde yapılacak iş belli oldu. Bu gençleri eğitecek kişi öncelikle kimlerden eğitim aldığını söylemeli. Eğer bizi eğiten biri yoksa yani o kendi kendisini eğitmiş biriyse o halde bize bilgisini göstermeli. Bir de bu kişi daha önce kimleri eğitmiş bu da çok önemlidir. Eğer bu sorulara cevap yoksa bu gençleri yetiştirme görevini üstümüze almak onlara ancak kötülük yapmak olacaktır. Beni düşünüyorsanız kendimi anlatayım. Benim bir hocam olmadı ancak ilk gençliğimden beri bu işe kafa yoruyorum. Sofistlere de hiç av olmamakla övünürüm, eğer kendimi iyi yetiştirmiş olmasaydım onlar da beni kapmakla övünürlerdi. Fakirliğin en büyük faydası bu olmuştur bana. Lakhes ve Nikias ise hem benden daha zengin hem de benden daha yaşlılar. Demek ki bu avantajları iyi kullanıp eğitimcilikte benden daha ileri gidebilmişler yoksa bu gençleri nasıl yetiştirmek gerektiği konusunda bu kadar özgüvenli konuşmazlardı. Sen beni dinle Lysimakhos. Az önce Lakhes sana Sokrates’i dinle demişti şimdi beni dinle ve Lakhes ile Nikias’a sor.
Şöyle de onlara. Sokrates diyor ki ben bu işlerden anlamam. Lakhes mi yoksa Nikias mı haklı bu iş beni aşıyor dedi de. Çünkü bu konuda ne kendisini bir yetiştiren olmuş ne de bu alanda ortaya bir şey çıkarabilmiş de. Ama siz Lakhes ve Nikias! Söyleyin bu eğitim işinde hangi büyük bilgenin yanında bulundunuz ya da kendi kendinizi böyle yetiştirmeyi nasıl başarabildiniz de bu meselede bu kadar bilgilisiniz de. Başka yolu yok bize gösterin diyor de. Hangi kötü ruhluları iyiye çevirdiniz, hangi cahilleri bilge ettiniz diye soruyor de. Bir de şunu sor devlet işleriyle uğraşırken ne ara bu kadar bilge olabildiniz diye de sor. Yok bu işe henüz bugün başladıysanız şu atasözünü hatırladınız mı diye sor onlara “Çömlekçiliğe küp yaparak başlanmaz” Hadi Lysimakhos, işte buradalar: sor onlara!
LYSIMAKHOS: Dostlarım Sokrates haklı. Gençlerin eğitimi üzerinde fikir yürütmeye hakkınız varsa bu hakkı nereden kazandığınızı bize söylemeniz gerekir. Ben ve Melesias yalnızca Sokrates’i değil sizlerin de fikirlerini öğrenmek isteriz ancak bu şartla tabi. Bizim sizi buraya çağırmamızın sebebi zaten bu işlerle uğraştığınızı zannettiğimiz içindi. Sizin de bizimkilerin yaşında çocuklarınız var. Mutlaka düşünmüş olmalısınz. Sokrates çok güzel söyledi en büyük zenginliğimiz hakkında karar veriyoruz biz şimdi.
NİKİAS: Lysimakhos, görüyorum ki sen Sokrates’i gerçekten hiç tanımıyormuşsun ve daha önce onunla hiç konuşmamışsın.
LYSIMAKHOS: Neden böyle dedin Nikias?
NİKİAS: Az önce senin bir şeyi bilmediğini gözlerimle gördüm de ondan. Birisi Sokrates’le konuşmak için onun yanına geldiğinde eninde sonunda öyle veya böyle kendisini sorgulamaya başlayacak demektir. Kendisiyle yüzleştirmeden kimsenin yakasını bırakmaz o. Ben bu duruma alıştım. Sokrates’le konuşacaksam bunun böyle olacağını baştan bilirim ve buna katlanmaya çalışırım. Yinede onu ve onunla konuşmayı severim. Sen şunu bil ki Sokrates burada oldukça bu konuşma çocuklarımız üzerine değil daha çok bizim üzerimize olacak. Sokrates konuşurken bir yandan da şunu düşündüm. Acaba Solon’un dediği gibi insan yaşlandıkça mı öğrenmek ister yoksa yaşlandıkça aklının kendiliğinden gelişeceğini mi zanneder?
LAKHES: Ben dürüst insanları ve onların bilgeliklerinden pay almayı severim. Sokrates benim gözümde yalnızca ezgiyi ustaca çalan bir sanatkar değil aynı zamanda yaşayışıyla bu ezgiyi en güzel bestelerle süsleyen bir şaheserdir. Üstelik öyle İonyalıların ağzıyla değil Yunanlıların Doroslu ağzıyla hakikati haykırır durur o! Özü sözü bir olmayan kimselerin sohbetinden ise çok sıkılırım isterse çok güzel görünsün sözün düşmanı olur çıkarım birden. Eğer Sokrates gibi bir adam beni sorguya çekecekse başım üstüne bundan rahatsız olmam. Solon’un sözüne bende uyarım ama bir farkla. Ben bu ihtiyar yaşımda da birinden bir şey öğrenmem gerekiyorsa öğrenirim ama bu kişi Sokrates gibi değerli bir kişi olmalı. Varsın benim oğlum yaşında olsun! O halde buyur Sokrates dilediğini sor dilediğini yüzüme söyle. Son olarak tekrar söylüyorum ki sen ne dersen de benim sana olan hayranlığım ve saygım değişmez çünkü savaş meydanında senin yiğitliğini gördüm ben! Haydi ne istiyorsan söyle.
SOKRATES: Görüyorum ki ikinizde gerçeklerden kaçacak insanlar değilsiniz.
LYSIMAKHOS: Bizler de kaçmayız Sokrates. Sen benim yerime geçte Lakhes ve Nikias ile benim adıma konuş istersen. Yaşımdan dolayı ne söyleyeceğimi çabuk unutuyorum. Siz konuşun, biz dinleyelim. Karar ne çıkarsa ona Melesias ile birlikte ona uyacağız.
SOKRATES: Az önceki konuşmamızın sonunu kimlerden eğitim alıp kimleri yetiştirdiğinizle bağlamıştık. Bu gerçekten etkili bir yoldur ancak bir yol daha var ve bu yolu bırakıp o yola dönelim derim. O yolda bizi aynı yere götürecektir çünkü. Bir şeyin başka bir şeyle birleşmesinden dolayı daha iyi bir şey olacağını bildiğimizde artık o şeyi tamamen biliyoruz demektir. Örneğin gözün görme ile birleştiğinde daha iyi olduğunu bilirsek ve onları birleştirmekte bizim elimizdeyse, edinilmesi en kolay yolunda artık ne olduğunu biliyoruz demektir. Çünkü biz görmenin ya da işitmenin henüz bunların bile ne olduğunu bilmiyorsak görmeyi ya da işitmeyi edinmek için en iyi yolun ne olduğunu da bilmemiz imkansızdır.
LAKHES: Doğru.
SOKRATES: O halde şimdi içinde bulunduğumuz duruma tekrar bakalım. Lysimakhos ve Melesias, oğullarının erdemli bir ruhla yetişmesini istedikleri için bunu nasıl sağlayacaklarını konuşmak için bizi çağırdılar değil mi?
LAKHES: Evet.
SOKRATES: O halde her şeyden önce erdem nedir bunu bilmek gerekiyor. Çünkü erdemin ne olduğunu bilmezsek onu kazanmanın yollarından da bahsedemeyiz değil mi?
LAKHES: Aynen öyle Sokrates.
SOKRATES: Lakhes. Demek ki biz erdemli ruhların nasıl yetiştirilmesi gerektiği üzerine konuşurken erdemi çoktan bildiğimizi söylüyoruz.
LAKHES: Evet biliyoruz onu.
SOKRATES: Bildiğimiz şeyleri de açıkça söylemek gerekir o halde.
LAKHES: Tabi.
SOKRATES: Erdemin bütününü konuşmamıza gerek yok bu hem çok uzun sürer hem de konu erdemin kendisi olur. Onun bu konuda bilmemiz gereken kısmını konuşsak yeter.
LAKHES: Sen nasıl istersen.
SOKRATES: O halde silah ve dövüş sanatı erdemin hangi kısmıyla ilgilidir onu bulalım. Bunun cevabı da apaçık karşımızda duruyor değil mi? Cesarettir o.
LAKHES: Evet herkes bunu kabul eder.
SOKRATES: O halde önce cesaretin ne olduğunu belirlememiz gerekiyor Lakhes. Örneğin jimnastikle, ellerine silah vererek gençlere cesaret aşılanabilir mi? Ama önce şunu söyle. Cesaret nedir?
LAKHES: Bu açık değil mi Sokrates. Savaştan kaçmayan düşmanla çarpışan biri cesaretlidir.
SOKRATES: Verdiğin cevap benim sorduğum sorunun cevabı değil Lakhes.
LAKHES: Peki sen ne demek istedin?
SOKRATES: O senin bahsettiğin düşmanla savaşan adam tabi ki bir yiğittir. Ama yerinde durmayıp geri çekilerek düşmanla savaşana korkak mı diyeceğiz?
LAKHES: Geri çekilerek savaş nasıl olur ki?
SOKRATES: İskitlerin yaptığı gibi. Onlara önce ani saldırı yapar ardından geri çekilip düşmanı üzerine çekerek savaşa devam ederler. Homeros bile Aineias’ın atlarını övmek için demiyor mu “Onlar kovalarken de kaçarken de hızlı giderlerdi”
LAKHES: Homeros doğru söylemiş Sokrates. O savaş arabasını anlatıyor sen de İskit askerlerini. Ben Yunan piyadelerinden bahsediyorum.
SOKRATES: Ama yalnızca İskitlerden bahsetmiyorum. Plataia’da Perslerle karşı karşıya geldiklerinde önce kaçıp Perslerin düzeninin bozulmasını beklemişler ardından saldırıya geçip savaşı bu yolla kazanmışlar. Bu örneklerin azlığı çokluğu mesele değil, bu ülke yahut asker meselesi de değil. Hepsini kapsayan bir biçimde cesaret nedir diye sordum Lakhes. Örneğin hastalıkla yahut fakirlikle yahut zevklere kötü yollara karşı koyan irade ve daha pek çok şeyle mücadele edebilmek için de cesaret gerekmez mi?
LAKHES: Evet asker olsun sivil olsun hepsi için cesaret gerekir.
SOKRATES: Bazı insanlar da bundan yoksundur onlara korkak deriz değil mi?
LAKHES: Konuyu açar mısın?
SOKRATES: Başka bir biçimde anlatayım. Örneğin hızı düşünelim. Koşuda, konuşmada, öğrenmede, kitara çalmakta ve bunlar gibi pek çok şeyde hızdan bahsederiz. Aklımızı, elimizi ve ayağımızı, sesimizi kullanırken hızdan bahsedebiliriz değil mi?
LAKHES: Evet.
SOKRATES: Bunlarda bulunan hızdan ne anlıyoruz peki? Hız, kısa sürede çok şey yapmakla ilgilidir değil mi?
LAKHES: Doğru.
SOKRATES: Şimdi cesareti tekrar düşün. Verdiğim örnekte hız yerine cesareti koymayı dene.
LAKHES: Bence cesaret, acıya karşı durabilmek, iradeli olmaktır Sokrates.
SOKRATES: Acıya karşı durabildiğin her durum cesaretle mi ilgilidir peki? Bana şunu söyle. Cesaret erdemdir değil mi?
LAKHES: Hem de en büyük erdemlerden biridir o.
SOKRATES: Bu cesaret dediğimiz olgu akılla ve iyilikle birleşirse anlamlıdır değil mi?
LAKHES: Tabi.
SOKRATES: Peki yanında aklı da barındırmazsa yine de iyi der miydik ona?
LAKHES: Hayır.
SOKRATES: Kötü olan zarar veren bir şeye güzel der misin?
LAKHES: Diyemem.
SOKRATES: O halde cesaret, akılla birlikte olursa iyidir değil mi?
LAKHES: Evet, öyle.
SOKRATES: Örneğin birisi iradesi ve aklını kullanarak para harcıyor. Cesaretli der miydin ona?
LAKHES: Hayır tabiki.
SOKRATES: Örneğin ciğeri irin toplamış bir hasta hekimden yemek istiyor hekim ise ona hiç aldırış etmiyor iradeli davranıyor. Hekime cesur der misin?
LAKHES: Hayır böyle bir şey değil.
SOKRATES: Örneğin savaşta olan bir asker iradeli davranıyor. Aklını da kullanıp bu savaşa katılmayı göze almış bir yandan ordusunun da karşı orduya nazaran daha güçlü olduğunu hesaplamış ve savaş alanında bulunduğu mevzinin de güvenli olduğunu hesap etmiş. Bu asker mi daha cesaretlidir yoksa bunları hesap etmeden düşmana saldıran asker mi?
LAKHES: Bana göre düşmana saldıran asker daha cesurdur Sokrates.
SOKRATES: Ama o diğeri gibi aklını kullanmıyor.
LAKHES: Doğru.
SOKRATES: Örneğin süvariler, at binmeyi iyi bilen askerlerdir. Peki at binmeyi bilmediği halde iradesiyle süvari gibi at binip savaşa gidene daha cesur diyelim mi?
LAKHES: Bence evet.
SOKRATES: Okçular için de aynı şeyi söylersin değil mi?
LAKHES: Evet.
SOKRATES: Örneğin bir kuyunun dibine inip suya girilmesi gerekiyor. Bu işi hiç bilmediği halde cesaret gösterip bu göreve önde giden kişi için de cesaretlidir diyor musun?
LAKHES: Evet.
SOKRATES: Lakhes! Bu tür kişilerin gösterdikleri cesarette bir akıl göremiyoruz ama?
LAKHES: Olsun.
SOKRATES: Fakat biz az önce içerisinde akıl bulunmayan cesaretin iyiye yönelik bir şey olmadığını hatta zararlı olduğunu söylemiştik.
LAKHES: Evet.
SOKRATES: Şimdi ise bunun tam tersini söylüyoruz.
LAKHES: Bu da doğru.
SOKRATES: O halde doğru mu düşünüyoruz sence?
LAKHES: Hayır Sokrates.
SOKRATES: Konuşmamız çelişkili bir hale geldi Lakhes. Şimdi Dor’ların ağzıyla konuşalım. Az önce bize cesur diyenler bu konuşmalardan sonra bunu söylemezler.
LAKHES: Evet Sokrates.
SOKRATES: Düştüğümüz bu durumdan hoşnut musun?
LAKHES: Nasıl hoşnut olayım.
SOKRATES: O halde konuşmalarımızda çelişkiye düşmeyelim olur mu?
LAKHES: Açıklar mısın?
SOKRATES: Bizi iradeli olmaya çağıran sözlere iradeli olalım da bu meselede hakikati bulalım. Çünkü hakikatlerden kaçmak cesurlara yaraşmaz Lakhes.
LAKHES: Bu tür sorgulamalara alışık değilim Sokrates. Aklımdakileri doğru ifade edemediğim için de kendime kızdım şimdi. Cesaretin ne olduğunu biliyorum aslında ama konuşmamızda doğru ifade edemedim onu.
SOKRATES: Olsun Lakhes. İyi bir avcı, avının peşini bırakmaz.
LAKHES: Evet.
SOKRATES: Nikias’ı da bu ava çağıralım mı? Bakalım o ne diyor?
LAKHES: Elbette, dinleyelim.
SOKRATES: Sen söyle Nikias. Neye cesaret diyelim?
NİKİAS: Az önce söylediğin gibi Sokrates. Doğru şekilde düşünmediğimiz için bulamadık onu.
SOKRATES: Ne söylemiştim Nikias?
NİKİAS: Bunu senden daha önce de duymuştum. Sen bilginin ve bilenin iyi bilgisizliğin ve bilmeyenin kötü olduğunu söylüyorsun.
SOKRATES: Bu doğru Nikias.
NİKİAS: O halde cesur dediğimiz kişi bilgili olmak zorunda.
SOKRATES: Duydun mu Lakhes?
LAKHES: Evet ama hala tam anlayamadım.
SOKRATES: Nikias diyor ki cesur kişi, bilgili olmak zorundadır.
LAKHES: Nasıl bir bilgi bu?
SOKRATES: Sen cevapla Nikias. Ne tür bir bilgiden bahsediyoruz? Kitara çalmayı bilmek gibi bir bilgiden mi söz ediyoruz?
NİKİAS: Tabi ki değil Sokrates.
SOKRATES: O halde nasıl bir bilgi türü bu?
NİKİAS: İster savaşta ister şehirde, neleri göze alıp nelerden kaçınmamız gerektiğini bilmektir bu Lakhes.
LAKHES: Bu boş bir laf.
SOKRATES: Neden boş Lakhes?
LAKHES: Cesaret ve bilgi farklı şeylerdir.
SOKRATES: Nikias tersini söylüyor ama?
LAKHES: O yüzden boş konuşuyor ya.
SOKRATES: Madem öyle sen ona doğrusunu anlat.
NİKİAS: Lakhes’in neden böyle davrandığını anlamadın mı Sokrates? Az önce saçmaladığı için sinirlendi beni de kendisi gibi saçmalayan biri olarak göstermek istiyor.
LAKHES: Evet, saçmalıyorsun Nikias. Hastalıkları düşün. Hastalanmamak için nelerden korkmak gerektiğini en iyi hekimler bilmez mi? Sana göre cesurlarda bunları bilmeli. Ya da hekimler bunu bildiği için onlara cesur mu diyelim sana göre?
NİKİAS: Hayır benim kast ettiğim başka bir şeydi.
LAKHES: Kime cesur diyelim çiftçilere mi? Toprağı onlardan iyi bilen var mı? Yahut işçilere mi cesur diyelim? Yaptıkları işi en iyi onlar bilirler. Bunu biliyorlar diye yiğit diyelim istersen onlara?
SOKRATES: Lakhes’in eleştirisine ne diyorsun Nikias? Haklılık payı var gibi.
NİKİAS: Var ama ulaştığı yer doğru değil.
SOKRATES: Nedenini söyler misin?
NİKİAS: Çünkü hekimler hastalıkları ayırt etmeyi ve yapılacak işlemi bilirler. Fakat sağlık her hasta için erdemli olmayabilir. Söylesene Lakhes, yaşamak her zaman iyi midir? Ölümün kurtuluş olduğu durumlar yok mu?
LAKHES: Doğru. Ölüm bazen daha iyidir.
NİKİAS: Ölümün kendisi için daha hayırlı olacağını bilen bir kimsenin korkacağı şeylerle, yaşamın kendisi için daha hayırlı olacağını bilen bir kimsenin korkacağı şeyler aynı şeyler midir?
LAKHES: Değil.
NİKİAS: Peki hekimin tıp bilgisi bunu ayırt etmeye yeter mi?
SOKRATES: Nikias’ın nereye varmak istediğini anladın mı Lakhes?
LAKHES: Anlıyorum. Nikias’a göre cesur insanlar bakıcılar o halde? Çünkü ölümün bir hasta için daha hayırlı olacağını en iyi onlar bilir. Yani sen bir bakıcı mısın Nikias? Eğer bakıcı değilsen cesur olmadığını da kabul etmiş oluyorsun o halde.
NİKİAS: Bu işin bakıcıların elinde olduğunu nereden çıkardın ki?
LAKHES: Kimin elinde o zaman?
NİKİAS: Bakıcının değil, hastanın kendisinin elinde. Bakıcı bu kişiyi tanıyan kişidir. Başına ne gelmiş neler gelebilir, ölüm ona yakın mı, savaşa girebilir mi giremez mi bunun gibi şeyleri bilir. Fakat bunların hangisi katlanmaya değer hangisi değmez bunu bilecek olan, kişinin kendisidir.
LAKHES: Nikias’ın ne söylediğini sen anlayabildin mi Sokrates? Ona göre ne hekim ne de bakıcı cesaretli. Tanrıyı mı kast ediyor ne söylüyor belli değil. Bence Nikias, saçmaladığının farkında ve o yüzden bu çelişkilere düşüyor. Az önce bende çeliştim fakat bundan kaçmadım.
SOKRATES: Nikias’ın ne söylemek istediğine daha dikkatli bakmak gerek o halde. Öylesine konuştuğunu sanmıyorum, o halde onu irdeleyelim. Eğer haklıysa kabul edelim haksızsa bizim ona bir faydamız olur.
LAKHES: Bu konuşma sana keyif veriyorsa ona sormaya devam et Sokrates. Benim konuşacak bir şeyim yok.
SOKRATES: Ben senin yerine de sorarım.
LAKHES: Tamam sor.
SOKRATES: Sen cesareti nelerden korkmak ve nelerden korkmamak gerektiği şeklinde ele alıyorsun değil mi Nikias?
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: Bu bilgi ne hekimde ne de bakıcıda bulunmaz. Doğru mu?
NİKİAS: Doğru.
SOKRATES: Demek ki şu atasözü doğru “Bilgili ve cesur olmak, bir domuzun harcı değildir”.
NİKİAS: Bence doğru.
SOKRATES: O halde sen Kromyon (Şehir istila eden, güçlü, dişi domuz) domuzunun bile cesur olduğunu kabul etmiyorsun. Bu durumda hayvanlarda cesaret hiç bulunmaz yahut hayvanlar da akılla hareket eder demiş olursun. Bunu açayım. İnsanların bile kolay kolay cesaret edemeyecekleri şeylere hayvanların cesaret ettiği görülmemiş şey midir? Senin cesaret anlayışını kabul ettiğimizde o halde doğa bir pars ile bir geyiği yahut bir boğa ile bir maymunu cesaret açısından eşit yaratmış demektir.
LAKHES: Çok doğru konuştun Sokrates. Haydi cevap ver Nikias! Cesur hayvanlar bizden daha bilgili oldukları için mi bu kadar cesurlar? Yoksa hiç bir hayvanda cesaret yok mu?
NİKİAS: Ne hayvanlar cesurdur ne de bilgisizlikleri yüzünden içinde bulunduğu durumu küçümseyen insanlar. Böyle bir insana deli derler! Sen benim bilgileri olmadığı için yetişkinlerin dikkat ettiği şeyleri önemsiz zanneden çocuklara cesur diyeceğimi mi sanıyorsun? Korkusuz olmakla cesur olmak farklı şeylerdir. Bilgi ile gelen cesaret çok az kişide bulunurken, hadsizlikten, cahillikten gelen korkusuzluk hayvanlar gibi pek çok insanda da bulunur. İşte bunun için insanların çoğununun söylediği ve senin de çoğunluk söylediği için onayladığın bu düşünceye ben ancak bilgisizce atılganlık derim.
LAKHES: Kendini nasıl da övüyor görüyor musun Sokrates? Ama bizim cesur dediğimiz kişileri de hiç beğenmez.
NİKİAS: Hayır Lakhes. Ben senin ve Lysimakhos’un da bilgili ve cesur olduğunu düşünüyorum. Atinalıların da bazıları böyledir.
LAKHES: Sana verecek cevabım var ama vermeyeceğim çünkü bir Aixone’li (Kibirlenmeleriyle ünlü insanların bölgesi) gibi davranmak istemem.
SOKRATES: Evet sessiz kal Lakhes. Çünkü sen Nikias’ın bu söylediklerini Damon’dan öğrendiğini henüz farketmedin. Damon, meşhur sofistimiz Prodikos’un yanından ayrılmaz.
LAKHES: Doğru söylüyorsun. Böyle kelime oyunları devletin başına geçmeye layık insanlardan çok sofistlere yakışır zaten.
SOKRATES: Devletin başına geçmeye layık insanlara da erdem gerekir ama. Nikias, cesaret hakkında böyle konuşurken gerçekte kendisi ne düşünüyor acaba bunu bulsak iyi olur.
LAKHES: O senin işin Sokrates.
SOKRATES: Nikias, hatırlıyorsan konuşmanın başında cesareti, erdemin bir bölümü olarak ele almıştık.
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: Bana cevap verirken de onu bir bölüm olarak ele aldın. Ama erdemin başka bölümleri olduğunu da unutmadın değil mi?
NİKİAS: Unutmadım.
SOKRATES: O halde diğer bölümleri de ortaya koyalım bakalım birleşiyor mu? O bölümler arasında adalet, ölçülülük gibi kavramlarda vardır değil mi?
NİKİAS: Tabi ki.
SOKRATES: Bu konuda anlaştık o halde. Şimdi nelerden korkulup nelerden korkulmayacağını inceleyelim. Bakalım bunlarda da anlaşıyor muyuz. Biz diyoruz ki korkulacak şeyler korku veren şeylerdir, korkulmayacak şeyler ise korku vermeyen şeylerdir. Fakat korku veren şeyler esasında ne geçmişle ilgilidir ne de şimdi ile. Onlar ancak beklenen şeylerdir. Yani ancak beklenen şeyler korku verir. Çünkü orada hem kötülük hem de belirsizlik vardır. Bunlarda da anlaştık mı?
LAKHES: Aynen öyle Sokrates.
SOKRATES: Korkulmayacak olan şeylerde geleceğe aittir Nikias. Bunların korkulacak şeylerden farkı ise onlardan kötülük beklemiyor oluşumuz ya da iyilik bekliyor oluşumuzdur. Katılıyor musun bunlara?
NİKİAS: Katılıyorum.
SOKRATES: Sen bunları bilmeye mi cesaret diyorsun?
NİKİAS: Aynen öyle.
SOKRATES: O halde elimizde yalnız üçüncü bir nokta kaldı. Bakalım bunda da anlaşacak mıyız?
NİKİAS: Nedir o kalan nokta?
SOKRATES: Bilgi tek bir şeydir Nikias. Geçmişi başka bir bilgiyle, şimdiyi başka geleceği de bambaşka bir bilgiyle bilmezsin. Örneğin sağlıktan bahsediyorsak geçmişte olanı şimdide olanı ve gelecekte ne olacağını bilen hekimdir. Çiftçilik de böyledir ki toprağın bilgisidir o. Savaşa gelirsek komutanın bilgisi de böyle olmalıdır. Geçmişte olan, şimdi ve gelecekte olacaklar. İşte bunları tek bir bilgiyle bilmiyorsan sana iyi bir komutan denmez. Az önceki konuşmanızı düşünün. Hasta yatağında yatan bu komutan olsa bakıcısı bunları ondan daha mı iyi bilecek? Kanunlarımız da böyle yapılmaz mı?
NİKİAS: Doğru.
SOKRATES: Ama sen az önce cesaret için nelerden korkulup nelerden korkulmayacağının bilgisidir demiştin değil mi?
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: Nelerden korkulur yahut korkulmaz derken gelecekten bahsettiğimiz konusunda da anlaşmıştık değil mi?
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: Bilgi geçmişe, şimdiye ya da geleceğe ait değildir o bir bütündür dedik değil mi?
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: O halde cesaret sadece nelerden korkulur yahut korkulmazın bilgisi değildir. Çünkü yalnız geleceğe ait beklenen iyilik ve kötülükleri değil, şimdi ve geçmişe ait iyilik ve kötülükleri de bir bütün olarak kavrar.
NİKİAS: Doğru.
SOKRATES: Demek ki sen ancak cesaretin üçte birini tarif etmişsin Nikias. Fakat biz cesareti bir bütün olarak tartışıyorduk. O halde cesaretin bir bütün olduğu ve geçmiş, şimdi, gelecekte başımıza gelmiş, gelen ya da gelmekte olan iyilik ve kötülükleri de kapsaması gereken bir bilgiyle sağlanabileceğini kabul ediyor musun?
NİKİAS: Doğrusu bu gibi görünüyor.
SOKRATES: Peki Nikias! İyiliği de kötülüğü de bütünüyle geçmiş, şimdi ve gelecekle bir bütün olarak bilen bir insanda erdemin de tümü vardır demiş olmaz mıyız? Tanrıyla da diğer insanlarla da olan işlerinde, nelerden korkulup nelerden korkulmayacağını ayırt edebilen bu insan da erdem yok mudur?
NİKİAS: Vardır elbette.
SOKRATES: Fakat biz az önce cesaret, erdemin ancak bir parçasıdır demiştik.
NİKİAS: Öyle demiştik.
SOKRATES: Şimdi ise farklı bir şey söylemiş olduk.
NİKİAS: Evet, Sokrates.
SOKRATES: O halde cesaretin ne olduğunu bulamadık Nikias?
NİKİAS: Bulamadık.
LAKHES: Az önce Sokrates’in sorularına verdiğim cevaplar için benimle eğlenmiştin. Akıl aldığın Damon’da kurtaramadı şimdi seni bak.
NİKİAS: Bu yinede cesaretin ne olduğu meselesinde tamamıyla bilgisiz olduğun gerçeğini değiştirmiyor Lakhes. Beni de kendin gibi bilgisiz göstermek için bütün fırsatı kullan. Ben cesaretin hiç değilse üçte birini biliyormuşum sen ise onu da bilmiyorsun. Kendini suçlamak yerine beni suçlayarak bilgisizliğini örttüğünü sanıyorsun. İnsanoğlu böyle işte! Ben alay ettiğin Damon’la bu bilgilerimi düzeltir daha fazlasını da öğrenmeye gayret ederim. Öğrendiklerimi sana da gelir söylerim ki böyle bilgisiz kalma!
LAKHES: Sen çok bilgin adamsın Nikias. Ama Lysimakhos ile Melesias beni dinlerlerse oğullarının eğitimi konusunda beni de seni de bir kenara bırakıp Sokrates’le devam etsinler. Benim çocuklarım o yaşa geldiğinde ben de öyle yapacağım.
NİKİAS: Bak bu konuda haklısın işte. Sokrates varken başkasının aramak yanlış olur. Oğlum Nikoratos’un bu işlere meyli olsa bende onu Sokrates’e teslim ederdim. Zaten başından beri kendisinin konuşması gerekirken sözü bize verip durdu.
LYSİMAKHOS: Çocuklarımızı kabul eder misin Sokrates?
SOKRATES: Olgunlaşmak isteyen birini geri çevirmek erdemsiz bir iştir Lysimakhos. Fakat bu konuşmada Lakhes ve Nikias’ın bilgisiz olduğu gibi benim de bilgili olduğum ortaya çıksaydı öyle yapardık. İşin içinden çıkamadık. Bence çocuklarının eğitimini bana da bırakma. Hepinize de bir tavsiyede bulunayım. Bence buradaki herkes çocuklarından önce kendini eğitecek birini bulmalı, bunun için ne gerekiyorsa yapmalı. Yaşlı insanlar olarak eğitilmekten utanç duyuyorsanız Homeros’un şu sözünü hatırlayın “Yaşlılıkla utanç birbirine yakışmaz” Boşverin kim ne derse desin, hem kendinizi hem çocuklarınızı kurtarın.
LYSİMAKHOS: Tavsiyen çok güzel Sokrates. Sana söz veriyorum bu çocuklarla birlikte ben de eğitim alacağım. Ama hepimiz senden eğitim alacağız. Yarın sabah bize kahvaltıya gel, sakın gelmemezlik etme.
SOKRATES: Peki Lysimakhos. Yarın sabah orada olacağım.

