Potedaia’da kamp kurduğumuz ordudan bir gece önce geri dönmüştüm. Bir süredir yurdumdan uzak yaşamış olduğum için mazimin geçtiği yerleri gidip görme isteği sarmıştı beni. Basile kutlağının karşısında yer alan Taureas’ın, Palaistrasına (jimnastik meydanı) girdim. Bazı eski dostlarımında bulunduğu bu meydan kalabalık sayılırdı. Benim geldiğimi görenler selam vermeye başladı. Boşboğazlığı ile meşhur Khairephon hemen yanıma gelip “Sokrates, savaştan sağ dönmeyi nasıl başardın” diye sordu. Belli ki Atina’ya haberler biraz geç geliyordu.
SOKRATES: Gördüğün gibi yaşıyorum işte.
KHAİREPHON: Savaşın çok çetin geçtiği bir çok yurttaşımızın öldüğü söyleniyor. Doğru mu bu söylenenler?
SOKRATES: Gerçeklik payı var.
KHAİREPHON: Sen orada mıydın?
SOKRATES: Evet.
KHAİREPHON: Orada neler yaşandığını anlat bize Sokrates!
Khairephon koluma girip beni Kritias’ın yanına götürdü. Herkesi selamlayarak oturdum ve savaşın durumunu, neler yaşandığını detaylıca onlara anlattım. Sorularını da cevapladıktan sonra ben onlara bir soru yönelterek Atina’da felsefenin ne durumda olduğunu sordum. Tam o sırada Kritias başını kapıya çevirdi ve kapıdan giren gençlerin tartışarak içeri girdiğini görünce bana dönerek “Galiba sorunun cevabını şimdi öğreneceksin” diyerek gülümsedi. Gelen delikanlıların ardından bana birazdan Kharmides’in geleceğini ve kendisinin felsefede çok ilerlediğini söyledi.
KRİTİAS: Tanırsın onu, sen savaşa giderken daha çok gençti, bugün ise büyüdü bir delikanlı oldu.
SOKRATES: Tanırım elbette.
KRİTİAS: Çok güzel delikanlılarımız var ama inan ki Kharmides’in güzelliği büyüleyicidir. Kendi yaşıtı olan gençler bile gözünü nasılda ondan alamıyor baksana. Sanki bir heykele bakıyorlar!
KHAİREPHON: Şu gencin güzelliğine baksana Sokrates?
SOKRATES: Evet güzel.
KHAİREPHON: Bir de soyunsa vücudunu gör, sanki bir heykel.
SOKRATES: Herakles hakkı için doğrudur. Fakat onda bir güzellik daha olması gerekir ki eğer o güzellikte varsa işte o zaman sözlerinizde haklı olursunuz.
KRİTİAS: Nedir o?
SOKRATES: Ruhunun güzelliği.
KRİTİAS: Ruhu da çok güzel Sokrates.
SOKRATES: O halde ruhunu soyalım. Konuşabiliyor değil mi?
KRİTİAS: Tabi ki. Felsefeyi ve şiiri çok seviyor.
SOKRATES: Bu miras size atanız Solon’dan gelmiş olmalı Kritias. Haydi çağır Kharmides’i de konuşalım. Üstelik sen akrabası olarak onun yanında olursun.
KRİTİAS: Hey sen! Git Kharmides’i buraya getir. Sabahleyin bana başının ağrısından yakınmıştı belki onun hekimi de olursun Sokrates.
SOKRATES: Tamam gelsin.
Etraftakilerin bakışları arasında Kharmides gelerek benimle Kritias’ın arasına oturdu. Kritias, ona beni gösterek “İşte ilacın geldi” deyince ne diyeceğimi bilemedim. Etrafta bulunanlar yanımıza yanaşmaya başladılar. Bu genç gerçekten de heykel gibiydi ve çok güzel bir yüzü vardı. Aklıma Kydias’ın şu dizesi geldi “Eğer bir ceylansan aslanla karşılaşmaktan kork. Seni yakalar ve yem eder”. Genç Kharmides bana baş ağrısı için bir ilaç bilip bilmediğimi sordu bende bildiğimi söyledim.
KHARMİDES: Nedir o ilaç?
SOKRATES: Bir ot. Ama otu alırken yanına bir tılsım da gerek. Çünkü tılsım olmazsa ot tek başına işe yaramaz.
KHARMİDES: Nedir o tılsım?
SOKRATES: Emir mi yoksa rica mı ediyorsun?
KHARMİDES: Rica ediyorum Sokrates.
SOKRATES: Adımı nereden biliyorsun?
KHARMİDES: Seni adını anmayan mı var!
SOKRATES: Peki o halde ben de sana tılsım üzerine bilgi vereyim. Bunu anlatmak pek kolay bir iş değil ve bil ki Kharmides bu tılsım yalnız baş ağrını geçirmekle de kalmaz, bir çok derde devadır o. Örneğin gözü ağrıyan biri hekime gitse hekim ona gözün tedavisi için başın da tedavi edilmesi gerektiğini söyler. Ayrıca başı tedavi etmek aynı zamanda bedeni tedavi etmekle ilgilidir. Bunları biliyorsun diye düşünüyorum.
KHARMİDES: Evet biliyorum.
SOKRATES: Sence onlar haklı mıdır?
KHARMİDES: Haklılar.
SOKRATES: İşte bahsettiğim tılsımın temeli de aynı mantığa dayanıyor Kharmides. Ben ordudayken Trakyalı bir hekimden öğrendim bu tılsımı. Bana anlattığına göre insanları ölümsüz kılan Zalmoksis’in yaptığı bir tılsım imiş bu. Trakyalı hekim şunları söyledi bana “Tanrı kralımız Zalmoksis’e göre, nasıl ki gözler baştan baş da bedenden ayrı olarak tedavi edilemezse aynı bu biçimde beden de ruhtan ayrı olarak tedavi edilemez. Sizin Yunanlı hekimler bazı hastalıklara şifa bulamıyorlar çünkü tedavi edilmesi gerekenin bütünün kendisi olduğunu gözden kaçırıyorlar. Bütünün kendisi hasta ise parçalar nasıl iyi olur? Gözlere, kötülüğün baş’dan gelmesi gibi bedene de iyilik ve kötülük ruh’tan gelir. O halde bedeni bir bütün olarak tedavi edebilmek için önce ruhun tedavi edilmesi gerekir. Ruh, tılsımla düzelir bu tılsım bilgeliğin ta kendisidir. Ruh bilgeliğe ulaştı mı artık baş’ında, bedenin de sağlığa kavuşmuş demektir. Sana bu otu ve tılsımı veriyorum fakat bir şartım var. Ruhunu tedavi etmek istemeyen hiç kimseye, yalnızca başı ağrıyor yahut bedeni hasta diye bu tedaviyi uygulamayacaksın. Bilge hekimler bunu bilir ki hasta bir ruhta sağlıklı beden olmaz. Senden bu tılsımı isteyen ne kadar asil, ne kadar zengin yahut ne kadar güzel olursa olsun bu şartımı yerine getireceksin.” Şartını kabul ettiğime dair söz verdim ve bu sözü tutuyorum. Eğer bu tılsımı istiyorsan önce ruhunu görmeme izin vereceksin. Sonraki adım da bu ilacı sana veririm baş ağrında geçer. Kabul ediyor musun Kharmides?
KRİTİAS: Baş ağrılarının tedavisi ruhunla ilgiliyse bunu kabul etmekten çekinme Kharmides! Zaten sende bilgeliği seviyor ve ona önem veriyorsun. Sokrates! Kharmides zaten gençler arasında en üstünüdür.
SOKRATES: Bu doğal Kritias. Çünkü akranların arasında senin kadar soylu bir aileden gelen yok diye biliyorum. Baba tarafında Dropides’in oğlu Kritias, Anakreon ve Solon, anne tarafında Pers kralına elçilik eden dayın Pyrilampes, Yunan ülkesinin büyük isimlerinden görülür. Böyle bir soydan geldiğin için üstün görülmen doğal. Eğer bilgelik ve erdem konusunda da böyleysen annen seni özel bir günde doğurmuş demektir. Bak, sana ilk tılsımı vereyim. Kritias’ın seni övmeleri doğruysa sen de hem bilgelik hem güzellik hem de erdemler varsa Zalmoksis’in tılsımını da boşver gitsin. Çünkü bu durumda tılsıma ihtiyacın yok demektir ben de sana otu vereyim baş ağrını dindir. Ama sende bilgelik ve erdem konusunda bir noksanlık varsa bu ilaç tılsımsız işe yaramaz demiştim. Şimdi sen söyle! Kritias’ın dediği gibi sende gerçekten bilgelik var mı?
KHARMİDES: Bu soruya bir cevap veremem Sokrates. Bilge olmadığımı söylesem Kritias ve onun gibilerin beni övmelerine haksızlık etmiş olurum yok bilgeyim desem bu da kendimi fazlaca övmek olur. Ne diyeceğimi bilmiyorum.
SOKRATES: Doğru diyorsun Kharmides. O halde bunu birlikte araştıralım. Böylesi senin için de daha kolay olur.
KHARMİDES: Bunu çok isterim Sokrates. Haydi yapalım.
SOKRATES: Eğer sende bilgelik varsa onun özünün ne olduğunu da bilirsin değil mi?
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: Yunanca’da bildiğine göre bize bilgeliğin ne olduğunu anlatmakla başlayabilirsin o halde?
KHARMİDES: Deneyeceğim.
SOKRATES: Haydi başla.
KHARMİDES: Bana göre bilgelik her şeyi ölçüyle, acele etmeden yapmaktır.
SOKRATES: Evet Kharmides. Bilgenin sakin ve ağırbaşlı olması gerektiği konusunda pek çok insanda sana katılacaktır. Peki bilgelik güzel bir şey midir?
KHARMİDES: Tabi ki.
SOKRATES: Okulda harfleri hızlı yazmak mı yoksa ağır ağır yazmak mı daha güzeldir?
KHARMİDES: Hızlı yazmak.
SOKRATES: Peki okurken de böyle midir?
KHARMİDES: Evet hızlı okuyabilmek güzel olandır.
SOKRATES: Örneğin kitara çalmada ya da güreşte de hızlı olmak daha güzeldir değil mi?
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: Dövüşte de böyledir o halde?
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: Koşu yarışında, atlamada da böyledir değil mi? Hızlı hareket etmek güzel, ağır hareket etmek ise çirkindir.
KHARMİDES: Doğru.
SOKRATES: O halde bedenle ilgili işlerde hızlı ve atik olmak, ağır olmaktan güzeldir diyeceğiz?
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: Peki biz bilgelik için güzel şeydir demedik mi?
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: Bilgelik güzel bir şey ise, en azından beden işlerinde hızlı olanlar daha bilge olanlardır diyeceğiz o halde?
KHARMİDES: Öyle görünüyor.
SOKRATES: Peki bir şeyi hızlı öğrenmek mi yoksa ağır öğrenmek mi güzeldir?
KHARMİDES: Hızlı öğrenmek.
SOKRATES: Birilerine bir şey öğreteceğimiz zamanda hızlı öğretmek, yavaş öğretmekten iyidir ne dersin?
KHARMİDES: Katılıyorum.
SOKRATES: Peki hafızamız? Onun hızlıca hatırlaması mı yoksa ağır ağır hatırlaması mı daha güzeldir?
KHARMİDES: Hızlıca.
SOKRATES: Zihin işlerinde de hızlılık, ağırlıktan daha güzeldir o halde?
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: Öğretmeninin yanında onun sana anlattıklarını hızlıca kavramak mı yoksa ağır ağır kavramak mı daha güzeldir?
KHARMİDES: Hızlıca kavramak elbette.
SOKRATES: Yani zihin işlerinde de ağır anlayandan çok hızlı kavrayan övülmeye daha layıktır öyle mi?
KHARMİDES: Öyle.
SOKRATES: O halde bir sonuca ulaştık Kharmides. Zihin işlerinde de beden işlerinde de hızlı ve çabuk olmak ağır ve yavaş olmaktan daha güzeldir.
KHARMİDES: Evet bu açık görünüyor.
SOKRATES: O halde bilgelik yavaşlık olamaz. Bilgenin hayatı da ağır ve yavaş geçemez. Çünkü bilgelik güzeldir ve bilge bir hayatın da güzel olması gerekir. Yürümede, konuşmada ve diğer şeylerde ağır ve yavaş olan, hızlı ve çabuk olana yetişemez.
KHARMİDES: Doğru söylüyorsun.
SOKRATES: Şimdi kendini tart Kharmides. Bilgeliğin ne olduğuna dair bize söyleyecek başka bir şeyin var mı?
KHARMİDES: Bence bilgelik insanın utanabilmeyi öğrenmesidir Sokrates. Bilge bir kimse edepli bir kimsedir.
SOKRATES: Peki. Biz az önce bilgelik güzel bir şeydir demiştik değil mi?
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: Bilge kişiler hem bilgedirler hem de iyidirler değil mi?
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: Bir şey iyilik doğurmuyorsa o şeye iyi diyebilir miyiz peki?
KHARMİDES: Diyemeyiz.
SOKRATES: O halde bilgelik yalnızca güzel bir şey değil aynı zamanda iyi bir şeydir de.
KHARMİDES: Evet.
SOKRATES: O halde Homeros’un sözünü hatırlayalım. “Edep, yoksullar için kötü arkadaştır” demişti. Sence bu söz doğru mu?
KHARMİDES: Bence doğru.
SOKRATES: O halde edepli olmak hem iyi hem de kötü bir şeydir diyeceğiz.
KHARMİDES: Öyle görünüyor.
SOKRATES: Fakat bilgelik iyi bir şeydir. O kimde varsa o kişiyi iyi kılar.
KHARMİDES: Çok doğru.
SOKRATES: O halde bilgelik edepli olmak olamaz. Çünkü edepli olmak bazen iyi bazen kötü bir şeydir demiştik.
KHARMİDES: Haklısın Sokrates. O halde sana bilgeliği başka bir şekilde tarif edeyim. Belki bunu beğenirsin. Birinden duymuştum “Bilgelik herkesin kendi işini yapmasıdır” diyordu. Buna ne diyorsun?
SOKRATES: Utangaç çocuk seni. Bunu Kritias’tan mı duymuştun?
KRİTİAS: Hayır ben böyle bir şey söylemedim.
KHARMİDES: Kimden duyduğumun ne önemi var Sokrates?
SOKRATES: Önemi yok, biz söze bakalım. Fakat bu sözden bir anlam çıkmıyor Kharmides.
KHARMİDES: Neden?
SOKRATES: Öğretmen okuyup yazarken bir iş görmüyor mu?
KHARMİDES: Görüyor.
SOKRATES: Peki öğretmen yalnızca kendi adını mı okuyup yazar? Sizlere de kendi adlarınızı mı okuyup yazdırır? Başka isimleri de yazmaz mısınız?
KHARMİDES: Yazarız tabi ki.
SOKRATES: Böyle yaparak sizi ilgilendirmeyen kişileri ya da nesneleri mi yazmış oluyorsunuz? Bilgeliğinizi mi eksiltti böyle yapmak?
KHARMİDES: Hayır tabi ki.
SOKRATES: Okuyup yazmak bir iş ise okuyup yazdığınız şeylerin de size ait olması gerekir o halde?
KHARMİDES: Bir iştir tabi.
SOKRATES: Tedavi etmek, ev yapmak, örgü örmek yahut herhangi bir sanatla uğraşmak bir iş yapmak sayılmaz mı?
KHARMİDES: Sayılır.
SOKRATES: Peki devletimizin bir kanun çıkardığını düşün. Bu kanuna göre kimse kimsenin işine karışmayacak, herkes kendi elbisesini dikecek, kendi ayakkabasını yapacak, kendi yağını gıdasını üretecek. Sence böyle bir devlette işler iyi gider miydi?
KHARMİDES: Hayır.
SOKRATES: Peki bu devlet bilgelikle idare edilse bu devlette işler iyi gitmez miydi?
KHARMİDES: Kesinlikle.
SOKRATES: O halde kendine ait işleri gören kişiye bilge diyemeyiz.
KHARMİDES: Doğru görünüyor.
SOKRATES: O halde söylediğin sözün anlamsız dahası saçma olduğu ortaya çıktı. Sana bu sözü aptalın biri söylemiş olmasın sakın?
KHARMİDES: Herkes ona bilge diyor.
SOKRATES: Demek ki senin kafanı karıştırmak için ortaya böyle bir söz atmış.
KHARMİDES: Olabilir.
SOKRATES: Ee? Ne diyorsun şimdi?
KHARMİDES: Açıkçası bu sözden bende bir şey anlamadım. Belki söyleyen de ne dediğinin farkında değildir.
Bunu söylerken dönüp Kritias’a baktı. Bu sözü ona Kritias’ın söylediğini anladım. Kharmides, tartışmada mağlup olduğunu düşünüp Kritias’ı tartışmaya çekmeye çalıştı. Kritias daha fazla saklayamayıp sinirlendi ve Kharmides’i şöyle azarladı:
KRİTİAS: Kharmides! Kendine ait işleri görmek meselesini sen anlayamadıysan bu sözü söyleyen de mi bir şey bilmiyor sanıyorsun!
SOKRATES: O bir genç Kritias. Senin bilgeliğini anlayamamış olmasına kızmamalı. İstersen gel seninle tartışalım.
KRİTİAS: Evet. Kharmides’e bunu ben öğrettim. Konuşmaya biz devam edelim.
SOKRATES: Böylesi daha doğru olur. Söyle bakalım Kritias, zanaatkarların yaptıkları bir iş midir değil midir?
KRİTİAS: İştir.
SOKRATES: Peki zanaatkarlar yalnızca kendi işlerini mi görüyorlar yoksa başkalarının da işlerini görüyorlar mı?
KRİTİAS: Başkalarının işini de görürler.
SOKRATES: Başkalarının işini de gördüklerine göre bunlar bilge olamaz o halde?
KRİTİAS: Neden olamasınlar?
SOKRATES: Bilgelik kendine ait işleri görmektir diyen sen değil misin?
KRİTİAS: Evet ama ben kimlere bilge diyorum bir dinle. Başkalarının işlerini görenlere mi yoksa başkalarının işlerini yapanlara mı bilge diyorum.
SOKRATES: İş görme ile iş yapmak arasında ne fark var?
KRİTİAS: Fark var elbette. Çalışma ile iş yapma arasında da fark var. Hesiodos “Çalışmak ayıp değildir” demiş. Eğer Hesiodos senin gibi düşünseydi o zaman ayakkabıcılık ile fahişelik arasında bir fark kalmazdı. Sen bunu mu savunuyorsun şimdi? Bak Hesiodos çalışma ile iş görmeyi birbirinden ayırmış. İş yapmak eğer güzel bir iş değilse bu ayıp bir iştir fakat çalışmak hiç bir zaman ayıp değildir diyor. Gördüğün gibi çalışmaktan güzel ve yararlı işleri anlıyor ve yalnızca böyle işlere çalışmak diyor. Ayıp ve yararsız işleri de başkalarına ait olsun diyor. Demek ki Hesiodos, akıllı her kişinin kabul edeceği gibi bilgelik kendine ait işleri görmektir diyor.
SOKRATES: Anladığım doğruysa sen yalnızca bizi ilgilendiren işlere iyi diyorsun ve iş yapmanında yalnız iyi iş olanlarına iş görme diyorsun Kritias. Nedense aklıma Prodikos geldi, o da böyle kelimelerle oynar onlardan çeşit çeşit anlamlar çıkarırdı. Dilersen sen de böyle yap bu benim için sorun değil. Yeter ki onlarla ne kastettiğini açıkça söyle. Şimdi tekrar ele alalım. Sen iyi iş görmeye yahut iyi iş yapmaya bilgelik diyorsun değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: O halde kötü iş görenler bilge değildir yalnızca iyi iş görenler bilgedir?
KRİTİAS: Sen buna katılmıyor musun Sokrates?
SOKRATES: Benim ne düşündüğümü boşver. Sorgulamamıza devam edelim.
KRİTİAS: Tekrar ifade edeyim öyleyse. Ben yanlış işler yapanlara bilge değildir diyorum. İyi işler yapanlara da bilgedir diyorum. Bilgelik iyi iş görmekten başka bir şey değildir diyorum.
SOKRATES: Biraz önce sen bana zanaatkarlar başkalarının işlerini görseler bile yine de bilge olabilirler dememiş miydin?
KRİTİAS: Demiştim. Yani ne demek istiyorsun?
SOKRATES: Boşver. Hastasını iyileştiren bir hekim hem kendi adına hem de hastası adına iyi bir iş görmüş müdür?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Bu işi iyi yaptığı için görevini de yapmış sayılır değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Görevini iyi yapana bilge denir mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Peki bir hekim, hastasına verdiği ilaçların hangi zamanda faydalı hangi zamanda zararlı olduğunu bilmekle görevli midir? Ya da bir zanaatkarı düşün. Yaptığı işin yararlı olup olmadığını bilir mi o?
KRİTİAS: Bilemeyebilir.
SOKRATES: O halde hekimin ilacı ne kadar faydalı olsa da hekimin kendisi ne yaptığını bilmezse ve ilacı yanlış zamanlarda yanlış ölçüde verse o ilaç etkili oldu diye sen bu hekime yine de bilge diyecek misin?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Yani bu hekim ilacı ne aralıkla ve hangi ölçüde vereceğini bilmiyor. Fakat ilaç etkili ve yanlış uygulanmasına rağmen yine de hastaya fayda veriyor. Sana göre bu hekim bilge oldu. Peki bilgeliğini biliyor mu?
KRİTİAS: Hayır Sokrates, böyle şey olmaz. Söylediklerimden çıkan sonuç bu ise onları yoksayabiliriz. Çünkü lafımı geri almamak için kendini, ne yaptığını bilmeyen bir insana bilge demektense yanılmış olup lafımı geri almayı tercih ederim. Delphoi’deki yazıdan şaşmamak gerek. Kendini bilmeyen biri bilge olamaz. Tanrı bizden bilge olmamızı beklemese o tapınağa bunu yazdırmazdı. Bence o tapınağa oyulan “Söz ver” ve “Daha fazla hiç bir şey” sözleri de bununla ilgili. Belki bunlar sonradan oyulmuştur fakat ilk söze işaret ederler. Tanrının selamı bilgeliktir Sokrates. Bunları neden anlattığımı merak ediyorsan biraz önce savunduğum her şeyden vazgeçtim. Şimdi yalnızca bilgelik kendini bilmektir diyorum. Bu söze itirazın varsa bunu konuşalım.
SOKRATES: Ben, seninle birlikte ilerliyordum Kritias. Görüyorum ki yön çabucak değişiyor. Bunu tartışmak istiyorsan tartışalım.
KRİTİAS: Tartışalım.
SOKRATES: Bilgelik, bilmekle ilgilidir değil mi? Bu bildiklerimiz de belirli şeyler olmalıdır.
KRİTİAS: Evet. Bilgelik kendini bilmektir.
SOKRATES: Tıp ve hekimlikte sağlığın bilimidir değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Sen bana hekimlik ne işe yarar, neye fayda verir diye sorsan ben de sana çok değerli bir şeyi sağlığı kazandırır desem buna itiraz eder miydin?
KRİTİAS: Etmem.
SOKRATES: Sen yine bana yapı yapmanın bilimi olan mimarlığı sorsaydın, ne işe yaradığını, ne fayda verdiğini sorsaydın ben de sana yapı yapmaya yarar deyip faydalı olduğunu söyleseydim buna da itiraz etmezdin. Diğer sanatlar da böyledir. Şimdi de bilgeliğe dönelim. Sen, bilgelik kendini bilmektir diyorsun o halde bana söyle bu bilgi ortaya ne koyar, faydası nedir?
KRİTİAS: Bilgelik diğer bilimlere benzemez Sokrates. Zaten diğer bilimler de birbirine benzemezler. Sen bütün bilimleri aynı bağlamda ele alıyorsun. Örneğin aritmetik ve geometri mimarlığın yapılarında, dokumacının kumaşında yahut başka bilimlerin neresinde birbirine benziyor?
SOKRATES: Bu bilimlerin her biri kendi içindeki konuları işler Kritias. Bunların toplamı da bilimin kendisidir. Örneğin aritmetiğin konusu tek ve çiftin kendi ölçülerinde sayılık vasıfları ve bunlar arasındaki orantı değil midir?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Tek ve çift yalnızca aritmetiğin konusu mudur peki?
KRİTİAS: Hayır.
SOKRATES: Örneğin fizik, ağırlık ve hafiflik gibi kavramları da içinde barındırır. Ama ağırlık ve hafiflik, fizik bilimiyle sınırlı bir şey midir?
KRİTİAS: Hayır.
SOKRATES: Tamam. Şimdi aynı bunlar gibi bilgelik biliminin kendisinden ayrı olan konusunu söyle?
KRİTİAS: İşte burada dur Sokrates. Bilgelikle diğer bilimleri neden birbirine karıştırmakta ısrar ediyorsun? Bunlar benzer şeyler değil. Çünkü az önce diğer bilimlerle ilgili söylediğin şeyler burada geçerli değil. Bilgelik hem diğer bilimlerin hem de kendini bilmenin bilimidir. Bunun böyle olduğunu sen de çok iyi biliyorsun ama haksız çıkmamak için inat ediyorsun.
SOKRATES: Yanılıyorsun Kritias. Ben seninle birlikte düşünmeye çalışıyorum. Çünkü bilmediğim bir şeyi biliyormuş gibi konuşmaktan çok korkarım. Hakikat ne ise ona ulaşmak hem kendi iyiliğim hem de dostlarımın iyiliği için en güzel yoldur. Her şeyin özünü açıkça bilmeden de bu tehlikeden kurtulamayız.
KRİTİAS: Öyle Sokrates.
SOKRATES: Sorularıma cevap verirken kafanda farklı şeyler kurmayı bırak o halde. Sadece sorularıma odaklan ve cevap vermeye çalış. Kim haklı çıkacak kim haksız çıkacak bunları boşver.
KRİTİAS: Tamam.
SOKRATES: Şimdi sen bilgelik için ne diyorsun?
KRİTİAS: Bilgelik, diğer bilimlerden farklı ve yalnızca kendisine has olarak hem kendini bilmenin bilimidir hem de diğer bilimlerin bilimidir diyorum Sokrates.
SOKRATES: Madem ki bu bilgelik, geri kalan her şeyin bilimi o halde bilgisizliğin de mi bilimidir?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: O halde yalnızca bilge olan bir kimse, kendisinin ne bilip bilmediğini bilir. Başkalarının da neleri bilip bilmediğini anlayan yine kendisidir. Yani dediğin gibi bilgelik kendini bilmektir. Kendini bilen bir kimse de kendinin neleri bilip bilmediğini bilen kimsedir doğru mu?
KRİTİAS: Doğru.
SOKRATES: Bu durumda ilk olarak bilmemiz gereken şey insanın bir şeyi bilip bilmediğini bilmesi mümkün müdür konusudur. Sonra da onun faydalarını konuşalım.
KRİTİAS: Olur.
SOKRATES: Şimdi sen diyorsun ki, öyle bir bilim vardır ki onun konusu hem bizzat kendisi hem de diğer tüm bilimlerdir. Hatta bu bilim, bilgisizliğin bile bilimidir öyle mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Şu iddia ettiğin şeyin tuhaflığını görmüyor musun Kritias? Bu iddianı çürütmek fazlaca kolay bir iş haline geldi.
KRİTİAS: Nasıl?
SOKRATES: Öyle bir görmek düşün ki kendisi bir şey görmüyor ama kendini, diğer her şeyi hatta göremediğini bile görüyor. Öyle bir görmek ki, hiç bir rengi görmüyor ama tüm renkleri görebiliyor. Aklın alıyor mu?
KRİTİAS: Devam et.
SOKRATES: Öyle bir duymak düşün ki kendisi hiç bir şey duyamıyor, ama kendini, diğer her şeyi hatta konuşulmayanları bile duyabiliyor. Aklın alıyor mu?
KRİTİAS: Hayır.
SOKRATES: Tüm duyularına bir bak bakalım içlerinden bir tane aksi örnek bulabilecek misin? Bana öyle bir duyu bul ki, kendisini ve başkalarının duyularını kavrasın ama kendisi doğrudan o duyuların kavradığından hiç bir şey kavrayamasın.
KRİTİAS: Hayır bulamam.
SOKRATES: İsteklerini düşün o halde. Öyle bir isteğini söyle ki bana kendisi için hiç bir haz istemesin ama kendi kendinin ve başkalarının isteklerini istesin. Buldun mu?
KRİTİAS: Hayır bulamam.
SOKRATES: Bir sevgi bul o halde. Kendisi hiç bir güzelliği sevmesin ama kendi kendinin ve başkalarının sevgilerini sevsin?
KRİTİAS: Bulamam.
SOKRATES: Bir cesaret gerek o halde. Öyle bir cesaret ki kendisi hiç bir şeyden korkmasın ama kendi kendinden ve başkalarının korkularından korksun? Bulamadın mı?
KRİTİAS: Hayır.
SOKRATES: Peki fikirler? Bir fikir söyle ki kendi kendinin ve başkalarının fikirleriyle uğraşsın ama başka fikirlerin uğraştığı o şeylerle kendisi uğraşmasın?
KRİTİAS: Olmaz öyle şey.
SOKRATES: Peki bilime gelince nasıl oluyor? Öyle bir bilim tasarladın ki kendi kendinin ve diğer bilimlerin bilimi ama kendi özü bilimin konusu olamıyor!
KRİTİAS: Anladım Sokrates. Tasarım yanlış.
SOKRATES: Böyle bir bilim hakikaten olsaydı çok tuhaf bir şey olmaz mıydı? Yine de yoktur deyip konuyu kapatmayalım. Biraz daha emin olalım.
KRİTİAS: Tamam.
SOKRATES: Evet ilk olarak bu bilimin bir konusu olması gerekir. Öyle bir konusu olacak ki bu bilimin kendisi de tüm bu konuları kapsayacak.
KRİTİAS: Doğru.
SOKRATES: Biz bir şeye büyük dediğimizde, onun başka bir şeye göre büyük olduğunu anlarız değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: O, bir şeyden daha büyük olduğuna göre ondan daha büyük olmayan bir şey olduğunu da derhal anlarız değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Bir şeylere nazaran onlardan daha büyük olan ama kendisine nazaran daha da başka şeylerden büyük olmayan bir şey bulsak açıktır ki bu büyüklük onun diğerlerine referansıyla büyük ya da küçük olacak.
KRİTİAS: Kesinlikle Sokrates.
SOKRATES: Bir şey başka bir şeyin iki misli olsa o şeyin kendisini böldüğünde biraz önceye nazaran kendisinin de iki misli olmaz mı? Çünkü bir şey ancak yarısının iki misli olabilir değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: O halde her şey aynı zamanda hem büyük hem küçük, hem ağır hem hafif, hem yaşlı hem genç olacak. Gördüğün gibi özünü bulamadığın sürece hiç bir şey kendisi de olamıyor. Örneğin duymak, sesle ilgilidir değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: O halde duymayı bilmen için bir ses lazım Kritias. Peki görmekte böyle değil mi? Sen renksiz bir şey gördün mü hiç?
KRİTİAS: Görmedim.
SOKRATES: O halde görmeyi bilmen için bir renk lazım Kritias. Sayılar ve diğer şeyler de böyledir.
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Bir hareket düşün ki kendi kendini harekete geçiriyor, bir ateş düşün ki kendi kendini yakıyor. Belki böyle şeyleri kabul edenler vardır ama ben bunları kabul edemem Kritias. Senin o kendine has olan bilimlerin bilimi iddianı da kabul edemem. Eğer hala bunu iddia ediyorsan artık sana düşen ispattır.
SOKRATES: Anladığıma göre konuşmayacaksın Kritias. Gel düşünmeye devam edelim o halde. Senin iddianı bir an için doğru kabul edelim. Peki böyle bir bilim insanın neyi bilip bilmediğini nasıl gösterecek ona? Az önce bilgelik kendini bilmektir demiştin.
KRİTİAS: Bir kimse kendini biliyorsa zorunlu olarak diğeri de yanında gelir Sokrates. Örneğin bir kimsede hız var mıdır, kendi de hızlıdır o halde. Bir kimse de güzellik var mıdır, kendi de güzeldir o halde. Bir kimsede bilim var mıdır, kendi de bilgedir o halde.
SOKRATES: Kendini bilen biri elbette kendisini bilen biridir Kritias, bu zaten zorunlu geliyor. Benim sorduğum bu bilime sahip olan biri neyi bilip neyi bilmediğini nasıl bilecektir?
KRİTİAS: Bilir. Çünkü bu iki bilim birbirinin aynıdır.
SOKRATES: Aklım almıyor Kritias. Nasıl oluyor da kendini bilmek ile kendinin neyi bilip bilmediğini bilmek aynı şey olabilir? Gerçekten böyle bir bilimler bilimi varsa bu bilimin şu bilgidir şu da bilgisizliktir demesi gerekmez mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Peki sağlığın bilgisiyle onun bilgisizliği aynı mı? Yahut doğruluğun bilgisiyle onun bilgisizliği aynı şeyler mi?
KRİTİAS: Hayır, değil.
SOKRATES: Çünkü sağlığın bilgisi tıp, doğruluğun bilgisi politikadır. Peki bu bilimler bilimi dediğin şey sadece tek bir bilim değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Bilge bu bilimlerin bilimini biliyor. Demek ki tıp bilgisi olmadan bir kimsenin iyi bir hekim olup olmadığını da bilir o halde?
KRİTİAS: Evet, bunu anlayabilir.
SOKRATES: Olmayan tıp bilgisiyle mi anlayacak bunu? Bunu anlayabilmesi için tıp bilmesi gerekmez mi? Ahengi bilmesi için müzik bilmesi gerekmeyecek mi? Yapı yapması için mimarlık bilmesi gerekmeyecek mi? Her şey için de bu geçerli değil mi?
KRİTİAS: Evet öyle.
SOKRATES: Bilgelik yalnızca bilimlerin bilimini bilmekle tamam ise bu bilgenin tıp, müzik ya da mimarlık öğrenmesine gerek yok demektir. O halde bunları öğrenmeye neden gerek duysun?
KRİTİAS: Gerek duymaz tabi.
SOKRATES: O halde bu bilimleri bilmeyen ama bilimlerin bilimini bilen bunları yalnızca bildiğini zanneder, çünkü bilmediğini bilmez.
KRİTİAS: Öyle görünüyor.
SOKRATES: O halde bilge olmak neleri bilip neleri bilmediğini bilmek demek değil. Bilmesi gerekeni bilmek, bilmesi gerekmeyeni bilmemekle ilgili bir şey.
KRİTİAS: Olabilir.
SOKRATES: Bir kimse bir şeyi bildiğini söylerse, bilge kişi bu adamın bildiğini iddia ettiği şeyi bilip bilmediğini anlayamaz o halde. Bu adamın bilgisiyle ilgili fikir sahibi olabilir ama kesin yargı koyamaz.
KRİTİAS: Öyle.
SOKRATES: O halde bilge, hekim olmayıpta hekimlik taslayan biri ile gerçekten hekim olan birini birbirinden ayıramaz çünkü bunu yapabilmesi için tıp bilmesi gerekir. Diğer bilimlerde de böyle. Peki bu bilge sahte hekimle gerçek hekimi ayırmak isterse ne yapmalı? Tıp üzerine konuşmak olmaz çünkü tıp bilimini bilmiyor. Aynı şey hekim için de geçerlidir. Tıp bilimi dışında o da aynı durumu başkalarına karşı yaşayacak.
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Peki biz hekimi ve onun gibi meslek sahiplerini bilgenin altında tutmamış mıydık?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Bu durumda bu hekim bilge olmak istiyorsa ona tıp bilimini öğrenmemesini tavsiye etmeliyiz.
KRİTİAS: Doğru.
SOKRATES: Bilge kimse, hekimin bir bilime sahip olduğunu elbette anlar. Ama bu bilimin ne türden bir bilim olduğunu kendisinin de bilmesi gerekir. Zaten bilim deyip geçilemez onun konusu da sorulmalı değil mi?
KRİTİAS: Tabi.
SOKRATES: Tıp, sağlık ve hastalığın bilimidir dediğimizde onu diğer bilimlerden ayırmıştık değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: O halde tıbbın faydalarını incelemek gerekliyse bunu yine tıp bilimi üzerinden yapman gerekir. Diğer bilimlerden bakarak olmaz.
KRİTİAS: Kesinlikle.
SOKRATES: O halde sağlık ve hastalık üzerine konuşacaksak bilimlerin bilimini ve kendini bilen bilgeyle değil hekimle konuşmamız gerekir.
KRİTİAS: Öyle.
SOKRATES: Hekimin iyi mi yoksa kötü bir hekim mi olduğunu anlamak için de tutarlı olmasına dikkat edebiliriz. Söylediği ve yaptığı bir olmalı değil mi?
KRİTİAS: Kesinlikle.
SOKRATES: Peki tıp bilmiyorsak hekimin tutarlı olduğunu nasıl anlayacağız?
KRİTİAS: Anlayamayız.
SOKRATES: Demek ki bilge bilimlerin bilimini ve kendini bilse bile diğer meslekler hakkında bilgi sahibi olmayacaktır.
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Peki bu durumdaki bir bilgeden ne tür faydalar alabiliriz? Başta varsaydığımız gibi bilge neyi bilip neyi bilmediğini ve bunu bildiği için de başkalarının da neyi bilip neyi bilmediklerini bilseydi ondan en büyük faydaları sağlardık. Böyle bir bilge devleti de yönetseydi hataya da neredeyse hiç düşmezdi kuşkusuz. İnsanların neyi bilip neyi bilmediğini anlar onlara yapabilecekleri işleri verirdi. Böyle bir ülkede de işler yolunda giderdi kuşkusuz çünkü yanlışlıklar ortadan kaldırılınca doğru kendiliğinden gelir. Görüyorsun ya Kritias! Bilgelik yalnız kendini bilmekle değil neyi bilip neyi bilmediğini de bilmekle ilgili. Bunu zaten daha öncede söylemiştik.
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Bilimlerin bilimi dediğin şeyi de bulamadık.
KRİTİAS: Bulamadık.
SOKRATES: Yine de tasarladığın bu bilgenin faydalı yönleri de yok değil. Bu kimse konuları ve öğrenimi daha hızlı kavrar, bilimin yapısı ve işleyişini bilir. Bu tür bir bilgeliğe sahip olmayanlar ise nadiren doğru yargılarda bulunurlar. Senin bahsettiğin türde bir bilgeliği gözümüzde büyüttüğümüz gerçeğini değiştirmez yine de bu.
KRİTİAS: Olabilir.
SOKRATES: Bilgelik senin tasarladığın gibi bir şey olsaydı bu çok tuhaf olurdu doğrusu. Bir bilimler biliminden bahsediyorsun her ne kadar bunu çürütmüş olsakta düşünmeye devam edelim. Senin tasarın doğru olsaydı bundan ne fayda elde ederdik bunu düşünüyorum şimdi. Hatta biraz önce böyle bir bilgenin yönetici olması çok faydalı olur da demiştik. Fakat düşününce bu fikir de tuhaflaşıyor Kritias.
KRİTİAS: Neden?
SOKRATES: İnsanlar bildiklerini yapsaydı bilmedikleri işleri de bilenlere bıraksalardı bu insanlık için daha iyi bir şey olur muydu gerçekten?
KRİTİAS: Ne demek istiyorsun?
SOKRATES: Bu türden bir bilgeliğin bize ne tür faydalar sağlayacağı konusunda emin değilim diyorum.
KRİTİAS: Ne demek istediğini hala anlayamadım.
SOKRATES: Sanırım saçmalıyorum. Ama yinede aklıma takıldı işte.
KRİTİAS: Daha açık konuş Sokrates.
SOKRATES: Sana bir rüyamı anlatayım. Bu rüya boynuz kapısından mı geldi yoksa fildişi kapısından mı bilmiyorum. (Boynuz kapısı, hakikatli rüyaların kapısıyken fildişi kapısı aldatıcı rüyaların kapısıdır) Bu türden bir bilgelik dünyaya hakim olsa bunun sonucu ne olurdu biliyor musun? Yaptığımız her şeyi bilime göre yapardık. Aldatıcılar bizi aldatamazdı. Ne bir bilge ne bir general ne bir hekim ne de diğerleri yanlış bir bilgiyi savunamazlardı. Böyle olsaydı şimdiki durumumuzdan çok daha iyi bir durumda olmaz mıydık? Savaşlar olmaz, doğanın tehlikesi kalmaz, işlerimizi de daima bilenlere gördürürdük. Yıldızlara bakıp başımıza gelecekleri anlatan şarlatanlar da susardı artık. Eğer böyle olacaksa insanların bilimi takip etmesini anlardım çünkü daima uyanık olan bilgelik bizi bilgisizlikten korurdu. Fakat yalnızca bilimlerle yürümenin insanlara mutluluk getireceğine inanmıyorum Kritias.
KRİTİAS: Bu mutluluk yolu bilimle mümkün değilse ne ile mümkündür peki Sokrates?
SOKRATES: Bilim yolunda ilerleyen saraçlıkla, tunç işçiliği ile ya da marangozluk gibi zanaatlarla olmadığı açık.
KRİTİAS: Evet bu açık.
SOKRATES: Peki kim mutluluk yolunu yürütecek? Yıldızlara bakan kahinler mi?
KRİTİAS: Olabilir ama başkası da var.
SOKRATES: Kim o başkası? Gelecek bir yana geçmişi de bilen biri olmalı o belliki. Böyle bir adamı kimse aldatamazdı değil mi Kritias. Gerçek bir bilge olurdu o.
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Peki bütün bilimlerin içinde insanı mutlu kılacak olan bilim nedir? Ya da tüm bilimler bu mutluluktan eşit pay mı alırlar.
KRİTİAS: Hayır, eşit pay alamazlar.
SOKRATES: O halde en çok payı alan bilim hangisi olur? Zar bilimi mi?
KRİTİAS: Zar bilimi de ne demek?
SOKRATES: Aritmetik olabilir mi?
KRİTİAS: Hayır.
SOKRATES: Tıp mı?
KRİTİAS: Belki biraz.
SOKRATES: Peki nedir insanı mutlu kılacak bu bilim?
KRİTİAS: İyi ve kötünün bilimi Sokrates.
SOKRATES: Hah şimdi oldu Kritias. Bunu benden esirgeyeceğine hızlıca söyleseydin ya! O halde insanı mutlu kılacak olan şey ne bilimin yolundan yürümektir ne de hepsine uymaya çalışmak. Yalnızca birine iyinin ve kötünün bilimine ihtiyaç var. Peki bu bilime insanlar uymazlarsa, hekim daha kötü hekim, zanaatkar daha kötü zanaatkar mı olur. Örneğin bu bilimi bilen bir general, savaşta askerlerin ölmemesini sağlayabilir mi?
KRİTİAS: Hayır.
SOKRATES: Fakat iyi ve kötünün bilimi olmasaydı bilge de bilge olamazdı.
KRİTİAS: Doğru, olamazdı.
SOKRATES: Bize en büyük faydayı veren bilim, bilimlerin ve bilgisizliğin bilimi değilde iyi ve kötünün bilimi ise o halde bilge faydalı biri değil demektir.
KRİTİAS: Bilge nasıl faydasız olabilir Sokrates? Bilgelik bilimlerin bilimiyse o diğer bilimlerin de üzerinde olduğu için iyi ve kötünün bilgisini de barındıracaktır. Bu nasıl faydasız olabilir?
SOKRATES: Bize sağlık veren bilim bilgelik midir yoksa tıp mı? Çeşit çeşit sanatları yapan bilge mi yoksa o sanatların bilimleri mi? Konuşma boyunca bilgelik için o bilimlerin ve bilgisizliğin bilimidir demedik mi?
KRİTİAS: Evet, demiştik.
SOKRATES: Bilgelik bize sağlık veremez değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Çünkü sağlık tıp biliminin alanıdır değil mi?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Faydalı da diyemeyiz çünkü faydayı da diğer bilimlere bölmüştük?
KRİTİAS: Evet.
SOKRATES: Peki bilgeliğin bize faydası yoksa ondan nasıl bir fayda bekleyebiliriz?
KRİTİAS: Bekleyemeyiz.
SOKRATES: Ne tuhaf! Herkesin övdüğü bilgeliğe faydasız diyoruz şimdi. Buraya ulaşmamız kolay olmadı doğrusu. Bir çok mantık hatası yaptık. Bilgeliğe bilimlerin bilimi dedik, ona tüm bilimlerin anahtarını verdik. Bilgisizliğin bilgisini bile ondan bildik. Bu kadar mantıksızlık içerisinden mantıklı bir yere ulaşmamızda mümkün olmadı. Kendimden çok senin için üzülüyorum Kharmides! Hem çok güzel hem de bilge bir delikanlısın ama bunun sana hiç faydası olmamış baksana. Ben daha çok Trakyalı hekimden aldığım tılsıma üzülüyorum ki o da hiç bir işe yaramadı. Galiba kusur bende ki konuyu yeterince açamadım. Çünkü bilgeliğin çok faydalı bir şey olduğu ve mutluluk yolu olduğu açıktır. Sen bir bilge olduğuna göre zaten mutlusundur Kharmides, tılsıma da ihtiyacın yok demektir.
KHARMİDES: Bilge miyim değil miyim bundan emin değilim Sokrates. Senin bile kafanı karıştıran bu konuyu ben nasıl anlayayım? Benim bu konuşmadan anladığım tek şey gerçekten bir tılsıma ihtiyacım varmış. Artık sen kovuncaya kadar yanında kalmak isterim.
KRİTİAS: Hemen koş Kharmides. Kendini Sokrates’in tılsımlarına bağlamakta bir adım geri durma!
KHARMİDES: Böyle yapacağıma emin olabilirsin. Akrabam olduğuna göre bu sözünü de bir emir telakki ediyorum, artık emrini yerine getirmemek olmaz!
KRİTİAS: Evet, emrediyorum.
KHARMİDES: Çok teşekkürler! Hemen bugün başlıyorum.
SOKRATES: Size ne oluyor böyle?
KRİTİAS: Bir şey yok. Konuşma bitti.
SOKRATES: Bırakta kendi karar versin. Zorla mı peşime takacaksın!
KRİTİAS: Evet. Kritias olarak ona emrettim. Artık gerisini sen düşün.
SOKRATES: Anladım. Sen bir şeyi kafana koydun mu sana kimse karşı çıkamaz değil mi? Bu gençte şiddetinden nasibini alıyor şimdi!
KRİTİAS: Uzatma Sokrates.
SOKRATES: Zaten uzatacak değilim!

