ELEA OKULU
İtalya’da Napoli’nin güneyinde yer alan bir bölge olan Elea Okulu, ismini kendisinden almıştır. Yunan kentlerinde 67 yıl gezgin olarak yaşadıktan sonra Elea’ya yerleşen Kolophon’lu Ksenophanes, çok tanrıcılığa karşı tek tanrı fikrini burada yaymış ve Elea okulunun öncüsü olmuştur. Elea Okulunun kurucusu olan Parmenides, Ksenophanes’in derslerini dinlemiş ve onun felsefesinden etkilenmişti. Parmenides’i etkileyen bir diğer filozof ise felsefesi hızla yayılan ve büyüyen Pythagoras’tı. Bu nedenle Elea felsefesinde Pythagoras ve daha büyük ölçüde Ksenophanes’ten etkilenmiş olsa da onlardan belirgin bir biçimde ayrıldığı noktalarda vardır. Bu nedenle Ksenophanes, her ne kadar öncüsü olsa da Elea okulunu temsil ettiğini söyleyemeyiz. Elea felsefesi kendine has bir felsefedir ve bu felsefenin kurucusu Parmenides’tir.
Elea Okulu filozofları, felsefeye birçok yeni anlamlar katmıştır bunlardan biri usçuluğu (akılcılık) savunmaları ve deneyi bir kenara atmalarıdır. Bu yönleriyle Elea felsefesi rasyonalist felsefedir, tümdengelimsel bir yol izler ve apriori bir tarzda düşünür. Elea okulu filozoflarının tümü Parmenides ile aynı düşüncelere sahiptir, aralarında herhangi bir konuda ayrılık yoktur. Elea Okuluna da ev sahipliği yapan Güney İtalya’lı filozoflar bu dönemde mistisizm ve dine Antik Yunan filozoflarından daha fazla eğilimliydi. Bu dönemde İyonyalı filozoflar Milet Okulu etkisiyle bilimsel ve kuşkucu eğilimlere sahipken, Büyük Yunanistan’da ise Phythagoras’ın etkisi altında matematik İyonya’da olduğundan daha fazla gelişmişti. Güney İtalya’lı filozofların mistisizm ve dine daha yatkın olduğunu söylemekle birlikte Parmenides ve Elea Okulu felsefisinin bugünkü anladığımız manada tanrıyla ilgili bir felsefeleri olmadıklarını ve bir olarak gördükleri varlığın tıpkı Ksenophanes’in tek tanrısı gibi küre biçiminde yer kaplayan maddi bir töze sahip olduğunu da söylemeliyiz.
M.Ö 5. YY HARİTASI
PARMENİDES
Döneminin güçlü bir devlet adamı ve kanun koyucusu olan Parmenides, adil yönetimiyle ülkesinde büyük bir saygı görüyor ve tanrısal esine sahip olduğuna inanılıyordu. Herakleitos felsefesine taban tabana zıt bir felsefe geliştiren Parmenides “hiçbir şey değişmez” diyerek evrendeki değişimi durdurmuştur. Esasen Herakleitos gibi Parmenides’te görünüşler evreniyle gerçek evreni birbirinden ayırır Ancak onda görünür evreni duyularımızla gerçek evreni ise yalnızca akılla kavrayabiliriz. Herakleitos ile taban tabana zıt olan görüş ayrılığı da tam olarak burada başlar. Bu iki evrenden hangisi asıl olan bir başka ifadeyle hangisi gerçek olandır? Herakleitos’a göre içinde varlıkların bulunduğu evren bir görünüş evrenidir yalnızca. Gerçek evren ise sürekli bir değişim ve devinim halindedir. Parmenides’e göre ise bu durum tam tersi şekildedir. Gerçek evren durağandır, bölünmez ve değişmezdir. Görünür evren ise değişim halindedir ancak bu görünür evren aynı zamanda bizim duyularla kavradığımız evrendir bu nedenle yanıltıcıdır. Bizler duyularımızla bu evrene baktığımız için değişim var zannederiz. Ancak akılla kavrayabileceğimiz gerçek evrende ise varlık birdir ve vardır. Ancak bu varlık kendi içine kapalı olduğu gibi aynı zamanda ezeli ve ebedidir. Yani var olmamıştır (hep vardır) ve yok olmayacaktır (hep var olacaktır).
OLUŞ VE DEĞİŞİM YOKTUR!
Parmenides düşünce ile varlığı özdeş tutar. Çünkü ona göre var olmayan şey ne düşünülebilir ne de kavramlarla ifade edilebilir. O halde var olmayanı düşünemeyiz çünkü bu bir çelişkidir bu aynı zamanda düşünebildiğimiz her şey vardır ifadesidir. Bu varlık yani ezeli ve ebedi madde bir yer kaplar boşluğa ise hiç yer yoktur. Çünkü bir şeyin bir yerden başka bir yere gidebilmesi ancak gidilecek yerin boş olmasıyla mümkün olabilir. Parmenides’e göre ise bu imkansızdır çünkü evrende hiç boş yer yoktur. Oluşumun mümkün olabilmesi içinse var olan şeyin önce var olmaması gerekir bu durumda da var olanın var olmayandan çıktığı düşüncesine varılır ki bu bir çelişki olacaktır. Demek ki hareket olmadığı gibi oluşum da yoktur.
GÖRÜNÜMLER DÜNYASI ALDANIŞTIR!
Kendisinden önceki filozofların düşüncelerini tartan ve değişimin imkânsız olduğunu düşünen Parmenides’in felsefesinde başlıca sorun değişim ve oluş sorunudur. Parmenides ‘in felsefesini daha iyi anlamak için Antik Yunanca ’da değişme durumunu ifade eden sözcük olan ‘kinesis’ sözcüğünün bu dönemde hangi anlamlara geldiğine bakalım: Kinesis sözcüğü Antik Yunan düşüncesinde dört anlamda kullanılırdı; bunlardan ilki hareket yani yer değiştirmek, ikincisi bir niceliksel değişim olarak, bir şeyin azalıp çoğalması, üçüncüsü niteliksel bir değişim olarak bir şeyin özelliklerinin değişmesi ve dördüncüsü de bir şeyin özünün değişmesi yani bir şeyden başka bir şeye dönüşmesi anlamlarına gelmekteydi.
Parmenides’e göre bizim evrende algıladığımız tüm değişimler duyularımızın bizi aldatmacasından ibarettir. Görünüş algıyla kavrandığı için bir aldatmacadan ibarettir. Gerçek olan hiçbir şey ise değişmez ve onu yalnızca akılla kavrarız diyen Parmenides, gerçeklik ile düşünceyi özdeşleştirir bu da düşündüğümüz her şey var demektir, eğer var olmasaydı onu ne düşünebilir ne de konuşabilirdik. Çünkü yokluk diye bir şey olmadığı için yokluk düşünülemez. Duyu deneylerini güvenilir bulmayıp onları bir kenara atan ve katı mantıksal matematiksel bir yol izleyerek felsefesini geliştiren Parmenides “varlık vardır ve var olmayan var değildir” der ve bu varlığın aynı zamanda bütün ve bir olduğunu parçaları olmadığını ifade eder.
Çünkü bu parçalar eğer varsa bile yine o bütünün parçaları olacaktır bu durumda da yine bütün olan bir’den başka bir şey kalmayacaktır. Değişmeyi de tümden reddeden filozof bize sorar: “Eğer varlık değişim halindeyse nereye doğru gitmektedir? Ve cevaplar: “Varlık yokluğa gidemez çünkü yokluk var olmayandır. O halde varlığın yokluğa doğru gittiğini söyleyemeyiz bu durumda tek bir seçenek kalır geriye o da varlığın varlığa gitmesidir ki bu durumda bizi harekete değil tam tersi hareketsizliğe götürür. Çünkü varlık yalnızca kendisine gidiyorsa bir yere gidiyor sayılmaz o halde varlık kendi kendisiyle özdeştir ve hareketsizdir ayrıca değişmez ve çoğalmaz da. Eğer hareket eder, değişir, bölünür veya çoğalırsa o zaman yokluğa gidiyor demektir ki bu olanaksızdır. Çünkü varlık vardır ve yoklukta yoktur”
Parmenides felsefesini hakikat kabul ettiğimiz anda artık geriye söylenecek hiçbir şey kalmaz. Çünkü sabit, değişmeyen ve var olmak dışında hiçbir olumlu özelliğe sahip olmayan bir varlık hakkında söylenebilecek pek bir şey yoktur.
ZENON
HAYATI VE FELSEFESİ
Elea okulunun kurucusu Parmenides’in öğrencisi olan Elea okulu filozoflarından Zenon M.Ö 495-430 yılları arasında yaşamıştır. Zenon, Elea ’da önemli bir devlet adamıydı ve Tiran Nearkhos’u devirme hazırlıkları içerisindeyken yakalandı. Sorgulanmasına bizzat tiranın kendisi de katıldı ve sorgusu sırasında tiranı yapayalnız bırakmak için iş birliği yaptığı kişilerden yalnızca tiranın yakınlarının isimlerini verdi. Kendi işbirlikçilerini ve şehre sokturduğu silahları ve insanları tirana karşı silahlandırması konularında ise cevap vermedi ve bunları tiranın kulağına söyleyeceğini ifade etti. Bunun üzerine Tiran Nearkhos onun yanına gelip kulağını eğince tiranın kulağını ısırıp kopartarak yüzüne tükürdü yurttaşlarına da “korkaklığınıza şaşıyorum çünkü şu anda benim katlanmak zorunda olduğum durumdan dolayı ona kölelik ediyorsunuz” diye bağırdı ve bu sırada tiran askerleri tarafından öldürüldü. Onun bu sözlerinden cesaret bulan yurttaşları tiranı taşa tuttular. Felsefe de olduğu gibi devlet adamlığında da soylu ve cesur bir kişi olan Zenon, aristokratlara ve ileri gelenlerin tümüne tepeden bakıyordu. Zenon, Atinalıların felsefe konularındaki üstünlüklerinden dolayı dünyaya karşı böbürlenmelerinden de rahatsız olmuş ve bu nedenle Atina’ya gitmemiş ömrünü güçlü bir vatanseveri olduğu Elea’da tamamlamıştır.
ZENON’UN KANITLARI
Parmenides’in felsefede dönüm noktası olan düşüncelerine gelen ağır eleştirilere öğrencisi Zenon tek başına göğüs gererek cevap vermiştir. Parmenides gibi varlığın bir ve hareketsiz olduğunu ileri süren Zenon ‘un bu konuya dair ileri sürdüğü kanıtlardan ilki şöyledir. “Düşünelim ki bir cisim parçalardan oluşuyor. Bu cismi oluşturan parçalarda tekrar parçalara bölünüyor ve bu durum böyle devam edip gidiyor. Biz bu durumdan ne tür bir sonuç çıkarırız? Uzayda yer kaplayan her cisim sonsuz bölünebilir. Durum böyle olunca buradan geriye çıkarılabilecek yalnızca iki olanak kalır: Bu sonsuza kadar bölünebilen küçük parçalar ya uzayda bir yer kaplar ya da uzayda bir yer kaplamaz. Eğer bu parçalar uzayda bir yer kaplamıyorlarsa, bunlardan ne kadarını bir araya getirirsek getirelim, neticede yine de bir şey meydana gelmiş olmaz. Eğer parçaların hacmi sıfır ise, sıfırları topladığımızda da sonuç sıfırdır ve buradan hiçbir şey çıkmaz. Eğer durum böyle değil ve bu parçalar uzayda bir yer kaplamakta iseler, hacimleri ne kadar küçük olursa olsun, sonsuz büyüklükte bir şey oluşacaktır bu parçalardan. O halde bir cismi sonsuz bölünebilen parçalardan oluşmuş saydığımızda, bu cisim uzayda yer kaplamak bakımından ya sıfır ya da sonsuz büyüklükte olacaktır. Böyle bir durumda her iki durumda da çelişkiye düşülecektir.
Zenon ‘un kanıtlarından ikincisi ise, nesnelerin çokluğu ile ilgilidir. Nesneler çok iseler sayıca hem sonlu hem de sonsuz olurlar. Nesnelerin sayıca sonlu olmaları, onların ne kadarlarsa o kadar olmaları, daha az ya da daha çok olmamaları demektir. Sayıca sonsuz olmaları, durmadan birbirlerini sınırlamalarındandır. Parmenides’te “Evrende boş yer yok” diyerek bu durumu ifade etmiştir. Böylece nesneler birbirlerini sınırlayarak başka nesnelerden ayırırlar. Bu başka nesneler de yine yakınlarındaki nesnelerle sınırlanırlar ve bu durum böylece sürüp gitmektedir.
Zenon ’un konuya dair üçüncü kanıtı ise, eğer çokluk gerçeklikse, her nesne gerçekte bir mekân kaplıyor demektir. Ama bu mekânın da bir mekânı, yine onunda bir mekânı olacak ve bu durum sonsuza dek uzayıp gidecektir bu şekilde. Ayrıca bir nesnenin bir yerden başka bir yere hareket etmesi demek onun ya olduğu yere ya da olmadığı yere hareket etmesi gerektir. Nesne olduğu yerde hareket ettiği takdirde, fiilen hareket ediyor değildir ancak olduğu yerde durmaktadır. O olmadığı yere de hareket edemez, çünkü o, olmadığı yerde zaten olamaz, fakat sadece aksi görünüşlere rağmen, hareket edemez. Çünkü bizler ampirik olarak evrende hiç durmayan bir değişim görsekte bu yanıltıcıdır Parmenides ve Elea Okulu filozoflarına göre.
ZENON PARADOKSLARI
AKHİLLEUS VE KAPLUMBAĞA PARADOKSU
Yine Zenon, hareketin gerçekliğine karşı çıkan ilginç bir kanıt daha öne sürer. Bu Akhilleus ve kaplumbağa paradoksu ve ok paradoksudur. Paradox (para: karşıt, doxein: düşünmek) kelimelerinden türetilmiş bir kavramdır.
Akhilleus ve kaplumbağa paradoksu: Yunan dünyasında koşucuların en hızlısı Akhilleus hayvanların en yavaşı olan kaplumbağaya biraz öncelik tanıyarak onunla yarışa başlayacak olursa, kaplumbağaya hiçbir zaman yetişemeyecektir. Çünkü Akhilleus kaplumbağanın yarışa başladığı noktaya vardığında, kaplumbağa da daha ileri bir noktaya ulaşmış olacaktır. Akhilleus durmayıp bu aralığı da kapatsa bile, kaplumbağa yine o yerden çok az da olsa biraz daha ileri gitmiş olacaktır. Akhilleus bu aralığı kapatmak istedikçe kaplumbağa daima ondan biraz daha ileride olacak ve bu durum sonsuza kadar böyle sürüp gidecek, Akhilleus hiçbir zaman kaplumbağaya yetişemeyecektir. Sonlu bir zaman dilimi içinde sonsuz mekân aralıklarını geçmek olanaksızdır çünkü.
OK PARADOKSU
Ok paradoksu: Zenon ‘un felsefesinin doğruluğunu kanıtlamak için ileri sürdüğü ikinci paradoks ok paradoksudur. Boşluğa fırlatılmış olan bir ok her ne kadar hareket halindeymiş gibi görünse de aslında durağanlık içindedir. Çünkü her an yörüngesinin belli bir noktasındadır. Mekânın belli bir noktasında bulunan cisim ise bir yer işgal ediyor demektir. Bir yer işgal etmekse bir noktada durmak, hareketsiz olmaktır. O halde bu atılan ok, uçuşunun her anında ve tüm uçuş süresi boyunca hareketsizdir.
Bir başka örnek olarak doğumumuzun A noktası ölümümüzün de B noktası olduğunu düşünelim. Bu zaman ya da mesafenin yarısını kat ettiğimizi düşünelim. Bu yarı mesafe veya zamanı kat etmek için de onun yarısını kat etmeliyiz. Aynen bu şekilde onun da yarısını ve onunda yarısını kat ederek bitmeyen bir zamana veya uzama gideriz.
Fark edildiği gibi Zenon kanıtlarında ve paradokslarında diyalektik yönteme büyük önem vermiş bu durum onun kimi felsefe tarihçileri tarafından diyalektiğin kurucusu olarak görülmesine yol açacaktır. Hatta Aristoteles, diyalektiğin babası olarak Zenon’u görür. Zenon’ un diyalektiğin öncülerinden olduğunu kabul etmekle birlikte diyalektiğin babasının Herakleitos olduğunu da ifade etmeliyiz.
MELİSSOS
Parmenides’in öğrencisi ve Elea okulunun son temsilcisi olan bir diğer vatansever isim aynı zamanda döneminin çok güçlü bir donanma komutanı olan Melissos, Atina’ya karşı giriştikleri bağımsızlık savaşında da Samosluların başı ve baş komutanıydı. “varlık” ve “varlığın nasıl var olduğu “sorunu üzerinde durmuş olan Melissos esasen başlı başına düşünceleri olan bir filozof değildir, Parmenides’in düşüncelerini tekrarlamış ve yer yer kendi açıklamalarını getirmiştir.
VAR OLAN VARDIR, VAR OLMAYAN VAR DEĞİLDİR
Var olanın her zaman var olduğu ve her zaman var olacağını söyleyen Melissos; “Varlık eğer meydana gelmiş olsaydı, meydana gelmezden önce hiç olmaması gerekirdi. Ama eğer hiç olsaydı, hiçten hiçbir şey meydana gelmezdi” demektedir.
Şöyle devam eder Melissos: “Varlık meydana gelmemiş her zaman var olmuş ve her zaman var olacaktır ne başlangıcı vardır onun ne de sonu, sonsuzdur o. Zira eğer meydana gelmiş olsaydı, bir başlangıcı olurdu onun (yani bir zamanda bir anda meydana gelmeye başlamış olurdu) ve bir de sonu (yani bir zamanda bir anda oluşması sona ererdi). Gerçek şudur ki, bir şey bütünüyle var değilse, onun her zaman var olması mümkün değildir. Ama her zaman var ise eğer, büyüklükçe de sınırlı olması gerekir her zaman. Başı ve sonu olan ise ne ezelidir ne de ebedidir. Bir olmasaydı eğer, başkasına göre sınırlanmış olurdu. Ama eğer sonu yoksa onun, birdir o. İki varlık olsaydı eğer, sonsuz olmazdı ikisi de. Karşılıklı olarak birbirlerini sınırlandırırlardı çünkü. Bu durumda evren ezeli ve ebedi olduğu gibi aynı zamanda da tektir ve tek biçimdir. Ne eksilebilir ne de artabilir ne değişir ne de ağrı ya da acı duyar. Bütün bunlardan biri gelseydi başına, o bir tek olmazdı artık. Eğer on bin yılda bir saç teli kalınlığında bile değişseydi, tüm zaman boyu yok olur giderdi. Varlık acı da çekmez. Çekseydi sürekli var olamaz, sağlam olanla aynı güçte olamazdı. O halde sağlam, acı çekmez. Zira bunun için sağlamın ya da var olanın yok olması, var olmayanın da meydana gelmesi gerekirdi. Öte yandan boş diye bir şey yoktur. Çünkü boşluk hiçlik demektir ve hiç ise var olamaz. Varlık devinmez de dolu olduğuna göre gideceği bir yerde yoktur. Boşluk diye bir şey olsaydı eğer, ancak o zaman boşlukta gidebilirdi. Ama boşluk olmadığına göre gideceği bir yeri de yoktur onun. Yoğun ya da seyrek de olamaz. Zira seyrek, yoğun kadar dolu değildir”
Melissos ’un düşüncelerini anladığımızda ortaya şöyle bir soru çıkar: Peki o halde dolu olanla dolu olmayanı nasıl ayırt edeceğiz? Bu soruya şöyle yanıt verir Melissos: “Varlık eğer içine bir şey alabiliyorsa dolu değildir. Hiçbir şey alamıyorsa dolu demektir. Ve de yalnızca birin varlığının en büyük kanıtı da budur işte. Eğer varlık birden fazla olsaydı, bir hakkında söylediklerimizi onların her biri içinde söylememiz gerekecekti. Eğer hava, toprak, ateş, demir, altın var iseler; bu canlı şu cansız bu beyaz şu siyah ise ve insanların gerçekte var olduklarını söyledikleri şeyler, bütün bunlar var ise, biz doğru olarak görüyor ve işitiyorsak, her birinin bize önce göründükleri gibi kalmaları, değişmemeleri ve bozulmamaları ne iseler hep öyle olmaları gerekir. Şimdi biz doğru gördüğümüzü doğru işittiğimizi doğru kavradığımızı iddia etmekteyiz. Ancak bizim algıladığımıza göre sıcak soğur, soğuk sıcak olur, katı yumuşar, yumuşak katılaşır. Yaşayan ölür ya da yaşamayandan doğar. Her şey değişir, hiçbir şey daha önce olduğu gibi kalmaz”
Aristoteles, Elea felsefesi için şöyle söyler: “İlkenin bir ya da çok olması şart, eğer bir ise ya Parmenides ve Melissos’un söylediği gibi hareketsizdir, ya da doğa filozoflarının söylediği gibi hareketli…”
ELEA OKULU FELSEFESİ VİDEOLU ANLATIM