1. Anasayfa
  2. Anaksagoras

Anaksagoras Felsefesi ve Hayatı

Anaksagoras M.Ö 500-428 yılında bugünkü İzmir Urla ilçesi yakınlarında bugünkü Güladası’nda doğmuştur. Anaksagoras dünyevi olaylarla ilgilenmezdi ve tam bir ataraksia (dinginlik) haline ulaşmış bir bilgeydi.

Anaksagoras Felsefesi ve Hayatı

Anaksagoras M.Ö 500-428 yılında bugünkü İzmir Urla ilçesi yakınlarında bugünkü Güladası’nda doğmuştur. Anaksagoras dünyevi olaylarla ilgilenmezdi ve tam bir ataraksia (dinginlik) haline ulaşmış bir bilgeydi. Tüm servetini bilimsel araştırmaları için harcayan filozof, oğlunun ölüm haberini aldığı zaman tüm sakinliğiyle “Ölümlü birini dünyaya getirdiğimi biliyorum” cevabını vermiştir. Yine kendisine gurbette öleceği için üzüldüğünü söyleyen birine şöyle demiştir “Ölüme giden yolların uzunluğu her yerde aynıdır”.

Anaksagoras, babasından kalan serveti de ailesine bırakmıştı ve bu yüzden suçlanıyordu, parayla mal mülkle ilgilenmediği için kendisini suçlayan topluma şöyle demiştir “Bunlarla siz ilgilenmeyecek miydiniz?”. Ve yine vatanıyla ilgilenmediği suçlamaları da toplumu tarafından kendisine yöneltildiğinde elleriyle göğü işaret ederek “vatanımla çok ilgileniyorum” cevabını vermiştir. Anaksagoras MÖ 456 yılında felsefe için Atina’ya göç etmiş ve Miletli filozoflardan Anaksimenes’in derslerini dinlemiştir. Ne var ki Peloponez savaşı başladığı sırada Anaksagoras, Yunan dinini saymadığı ve dünyanın üst tarafındaki şeyler üzerine bilgiler verdiği için özgürlük ve felsefe ülkesi olarak gördüğü için göç ettiği Atina’lılar onu mahkemeye vermiş ve bu dava sonucunda hapise girmiştir. Bu yönüyle Anaksagoras, Yunan Dünyasında dinsizlikle suçlanarak mahkemeye verilen ilk filozof olmuştur. Bir süre hapis yattıktan sonra Atinada ki öğrencisi Perikles tarafından diyet ödenerek hapisten kurtarılmış ancak bu olay nedeniyle Atina’da soğuduğu için Lampsakos’a yani bugünkü Çanakkale sınırları içerisinde bulunan Lapseki-Çardak bölgesine göç etmiştir.

Lapsekililer bu bilgeyi çok sevmiş ve gerekli saygıyı hayatı boyunca göstermişlerdir. O kadar ki Lapseki’nin yöneticisi ona ne istediğini sorduğunda Anaksagoras ondan öldüğü ay’da her yıl çocuklar için bir oyun düzenlenmesini istemiştir. Anaksagoras’ın bu isteği yerine getirilecek ve öldükten sonra her yıl çocuklar için oyun düzenlenecektir. Mezarının Lapseki-Çardak arasında bir bölgede olduğu kesin olan Anaksagoras’ın her ne kadar günümüzde mezarının tam yeri henüz bulunmamış olsa da Lapsekililer bu bilge öldükten sonra mezar taşına şöyle yazmışlardı “Hakikatin peşinde gökler dünyasını aşan Anaksagoras burada yatıyor

EVRENİ OLUŞTURAN MADDE: SPERMATA

Anaksagoras’a göre evrendeki her şey sonsuz sayıdaki küçük tohumcuktan oluşur. Anaksagoras bu kaynak için “spermata” ifadesini kullanır. Evrende görünen tüm şeyler belirli sayıda spermatanın birleşmesinden oluşmaktadır. Değişme denen şey ise bu sonsuz sayıda spermatanın bir araya gelmesi ve ayrışmasıdır. Tek bir spermatayı eğer tek başına ele alacak olursak saf ve yalın bir yapıda olsa da doğada hiçbir şey yalın halde bulunamaz çünkü bu yalın haldeki spermatalar doğada her zaman belli ölçülerde bir araya gelmektedirler. Birçok parçadan meydana gelen her yapı dağılıp gitmeye mahkumdur çünkü parçalar bir araya geldikleri yolla yeniden dağılıp eski hallerine dönebilirler.

Oysa spermataların her biri yalın bir yapıya sahip oldukları için onlar hiçbir zaman yok olup gitmezler. Anlaşılıyor ki spermatalar sayıca sonsuzdurlar ve aynı zamanda yapısal olarak da ölümsüzdürler. Bununla birlikte yine anlıyoruz ki spermatalar daima olmuşlardır ve daima olmaya devam edeceklerdir. Anaksagoras felsefesinde spermatalar ezeli ve ebedi olmakla birlikte onların bir araya gelerek oluşturdukları şeyler ise dağılıp gidebilirler bu açıdan bakınca doğada hiçbir şey ölümsüz değildir ancak onların temel öğeleri olan spermataların her biri tek tek ölümsüzdür. Anaksagoras felsefesinde doğal olan nesnelerin hepsi katışık ve birleşik olmakla birlikte bu durumun tek bir istisnası vardır; o istisna evrende bulunan ve Anaksagoras’ın nous ismini verdiği bir yapıdır. Nous, tıpkı spermatalar gibi katışıksız ve yalın olduğu için hiçbir zaman yok olup gitmez. O halde evren, sonsuz sayıda spermata ve noustan ibarettir.

Anaksagoras’ın bu düşüncesi görünüş ile gerçeklik arasındaki ayrımı aşmaya çalışan bir düşüncedir. Çünkü görünür evreni oluşturan unsurlar aynı zamanda Parmenides’in varlığı gibi ölümsüz, ezeli ve ebedi bir yapıdadırlar. Bu durumda doğada görünür biçimde gerçekleşen ve değişip duran bu görünür şeyler, aslında değişmeksizin kalan bir gerçeklik tarafından oluşturulmaktadır. Bu gerçeklik, değişmenin de temelinde yer alır. Evrende meydana gelen tüm değişim, spermataların bir araya gelip ayrılmasından oluşur. O halde spermataların bir araya gelip ayrılmalarıyla meydana getirdikleri değişimin kaynağı, temel devindiricisidir nous. Bir başka deyişle nous, evrendeki tüm bu spermataların değişimlerini, birleşip ayrılmalarını düzenler ve devindirir. Böylece Anaksagoras’ın felsefesinde ‘oluş’ ve ‘ölüm’ kavramlarına da yer olmadığını görüyoruz. Bunun yerine ‘birleşmek’ ve ‘ayrılmak’ kavramları getirilmelidir.

ANAKSAGORAS’IN EVREN TASARIMI

Anaksagoras şöyle söyler; “Hem sayı hem de küçüklükleri bakımından sonsuz olan bütün herşey bir aradaydı; çünkü küçük ve sonsuzdu. Bütün şeyler bir aradayken, bunlardan hiçbirisi kendi küçüklükleri bakımından ayırt edilemiyordu. Çünkü hava ve eter, her ikisi de sonsuz olmakla, tüm şeylerin üzerinde egemen oldu; çünkü bütün şeyler arasında bunlar hem nitelikçe hem de ölçü bakımından en büyük olandır”. Anaksagoras’a göre, her şey bir aradayken hiçbir şey tanınabilirdi bu durumu kaos olarak niteler ve kaostan düzene ise Nous sayesinde geçildiğini ifade eder.

Anaksagoras’a göre her şey en başından beri hep vardır ve hiçbir zaman hiçbir şey yok olup gitmez. Nitekim Nietszche’de devinimle ilgili tüm sorular arasında devinimin başlangıcı üzerine sorulan soru kadar rahatsız edici hiçbir soru olmadığını ifade eder ve şöyle der; “Çünkü bütün hareketler, başka hareketlerin sonucu ve etkisi olarak düşünülebildiği halde, bu problemde insan, menşedeki ilk hareketin açıklanması zoru ile karşı karşıya bulunmaktadır. Mekanik hareketlerde zincirin birinci halkası, mekanik hareketle bulunamaz; öyle olsaydı, kendi kendinin nedeni gibi çelişkili bir kavrama başvurulmuş olurdu. Çünkü hareket, nereye ve ne yönde olduğu bilinmeden tasarımlanamaz, ancak bir bağıntı bir şart olarak düşünülebilir”.

Evet, değişme bir devinimdir ama bu devinim nereden geliyor der ve şu soruyu sorar Nietszche “Birçok töz varsa ve bunlar hareket ediyorsa, hareket ettiren nedir? Bunlar karşı karşıya mı birbirine göre mi hareket ediyorlar. Bunları yalnız ağırlık kuvveti mi hareket ettiriyor? Yoksa şeylerin içinde sihirli çekme-tepme kuvvetleri mi var? Yoksa hareketin sebebi, bu birçok gerçek tözün dışında mı bulunuyor? İki nesne, karşılıklı olarak bir artarda gelme, bir yer değiştirme gösterirse, bu kendilerinden mi gelir? Bunu mekanikle mi yoksa sihirle mi açıklamalı?”. Anaksagoras bu soruların yanıtlarını vermemiştir. O Nous’un ayırt edici, bölücü ve düzenleyici yönlerine dikkat çekmiştir.

Anaksagoras’a göre evrene düzen veren Nous maddeden tamamen ayrı bir şeydir. Madde atıldır ve kendi başına devindirme gücü yoktur. Tüm başka şeyler herşeyden pay alır, ama Nous sonsuz ve kendine egemendir ve “hiçbir şey ile karışmamış, ama yalnızdır, kendi kendinedir.” Çünkü der Anaksagoras: “Kendi başına değil başka bir şey ile karışmış olsaydı, herhangi bir şey ile karışmış olmakla tüm şeylerden paylar içeriyor olurdu; çünkü daha önce söylediğim gibi, her şeyde her şeyin bir payı vardır ve onunla karışmış olan şeyler onu engelleyecek ve böylece hiçbir şey üzerinde gücünü şimdi yalnızca kendi başına olduğunda taşıdığı gibi taşımayacaktı”.

Aristoteles, Anaksagoras’ın “sonsuz kendine dayanır ve devinmez” düşüncesini garip bulur. Çünkü ona göre “kendine dayanan ve kendi içinde olan nesne devinmeyen bir nesnedir, bu zorunlu, o zaman “niçin” devinmesi doğal değil. Bunun açıklanması gereklidir. Platon ise Anaksagoras’ı şu sözlerle eleştirir: “Anaksagoras’ın “Düzeni sağlayan da her şeyin nedeni de akıldır.” Fikri hoşuma gitmiş herşeyin nedeninin akıl olduğu fikri bana başta doğru gelmişti. Eğer bu böyleyse diye düşündüm, düzenleyici akıl herşeyi düzene koyacak ve her bir şeyi olabildiğince en iyi şekilde yerleştirecektir… Ne var ki bu koca umut yok oldu gitti, dostum. Okumada ilerledikçe bu adamın aklı hiç kullanmadığını ve şeyleri düzene sokan bir neden ileri sürmediğini gördüm; tersine neden olarak gösterdiği hava, esir, su ve buna benzer pek çok tuhaf şeydi”. Anaksagoras’a göre bütün ilk olarak küçük bir alanda dönmeye başlamıştır; sonra dönüş giderek uzayın büyük bir bölümüne yayıldı ve daha da büyük bir bölümüne yayılacaktır ve bu yayılma hep devam edecektir. Madde zaman içerisinde hem yerini hem de dış görünüşünü değiştirmektedir.

ANAKSAGORAS’IN GÜNÜMÜZE ETKİSİ

Günümüz astrofiziği ışığında da Anaksagoras’a baktığımızda, onun bu konuda ne kadar haklı olduğunu fark ederiz. Yıldızlararası maddeler bir araya gelip birleşerek yıldızlar oluşur ve evrimsel süreç boyunca zaman içerisinde, dış görünüşlerini değiştirirler. Evrimleri tamamlandığında patlama geçirerek içerisinde barındırdıkları tüm maddeleri yeniden dış uzaya fırlatırlar; buradan yayılan madde milyonlarca yıl sonra tekrar bir araya gelerek yeni yıldızları oluşturur.

Günümüzdeki yıldız evrimine baktığımızda büyük patlamadan bugüne dek geçen sürede artık üçüncü nesil yıldızlar oluşmaya başlamıştır. Örneğin, Güneş ikinci nesil yıldızlardandır. 13,5 milyar yıllık evren tarihi içinde 4.5 milyar yıl yaşındaki bir yıldızdır. Evrendeki karşılıklı çekim etkileri ilk patlamadan bu yana aralıksız devam ettiği için sistem içerisinde dağılmalar ve yeniden oluşumlar meydana gelmektedir. Evren içine dağılmış maddenin yoğunluğu çok düşüktür ve gaz-toz halinde bulunmaktadır. Bu öğelerin hiçbiri yok olamaz. Gökadalar içerisinde bulunan yaklaşık 300 milyar yıldızın arası, bu çok küçük yoğunluktaki yıldızlararası gaz ve toz ile doludur. Gaz-toz ortam bir dış etkiden dolayı birbirini tetikleyerek harekete geçer ve gökcismini oluşturmaya başlar.

Anaksagoras, MÖ 468 yılında yeryüzüne düşen bir göktaşını incelemiş ve bu göktaşının kızgın, yanmış bir taş kitlesi olduğunu düşünmüştür. Göktaşını inceledikten sonra evren üzerine yeni görüşler öne sürmüştür. Yine bu yıllarda Anaksagoras Güneş üzerinde çıplak gözle güneş lekelerini görmüştü. MÖ 5. Yüzyılda güneş aktivitesi çok yüksek olduğu için zaman zaman bu güneş lekelerinin çıplak gözle görülebileceği günümüz bilimi ışığında da kabul edilen bir durumdur. Tam da bu nedenle Anaksagoras’ın iddialarından biri olan gök cisimlerini oluşturan madde ile dünyanın aynı maddeye sahip olduğu ve güneşin kızgın bir taştan ibaret olduğu fikirlerini açıklamış olması, Güneş’in tanrı olarak kabul edilen inanışına ters düşmüştür.

EVRENİ OLUŞTURAN SİHİR: “NOUS”

Yine Anaksagoras’a göre evrende sonsuz büyük ve sonsuz küçük mevcuttur. Günümüzde de bilindiği gibi evrende görülebilen ve görülemeyen yani karanlık madde kavramı, evreni oluşturan en küçük ve en büyük maddeler topluluğudur. Her biri, birbirinin içinden evrimleşerek, en büyük kütleye sahip maddeyi meydana getirir. Anaksagoras’a göre evren, her şeyin birbirinin içine geçiş yeridir; yani tam bir karışım söz konusudur. Bugün büyük patlama ismini verdiğimiz evrenin oluşum kuramına Anaksagoras “İlk karışım” adını vermiş ve ona bu hareketi verdiren şeyin ruh-akıl (nous) olduğunu ileri sürmüştür. Nous, düzen vericidir, bir başka deyişle akıllı düzenleyicidir. Evrendeki karmaşık yapıyı düzene koyan şey işte bu nous’tur.

Hareket sayesinde birbirinden ayrılan her şey sayesinde hava, toprak, su birbirinden ayrılmıştır. Evren içinde hareket eden cisimler aslında birbirleriyle çekim kuvvetleri sayesinde birleşir veya ayrılırlar. Birleşme yoluyla cisimler birbirleri etrafında dolanırlar ya da kendi eksenleri etrafında dönerler. Dönmeyen yani hareket etmeyen hiçbir cisim yoktur. Yer, kendi ekseni etrafında dönerken hem üzerindeki kıtalar hem de su ve hava da hareket halindedir. Uydumuz olan ay, dünya etrafında dolanırken, aynı dönemle kendi ekseni etrafında da döndüğü için bize kilitlenmiş durumdadır ve eş dönme yapar; dolayısıyla biz onun hep aynı yüzünü görürüz. Bu ikili Güneş etrafında bir yılda, Güneş ve Güneş Sistemi ise hep birlikte Samanyolu Gökadası’nın merkezi etrafında 250 milyon yılda bir turunu tamamlar. Gökadalar ise evren içinde hareket ederler ve zaman zaman birbirleri içinden geçerek çarpışırlar. Bu çarpışma aslında yıldızlararası maddelerin birbiri içine karışması ve yeniden birleşmesidir. Bu hareketlenme ve birleşim yeni yıldızların, yıldız kümelerinin veya yeni bulutsuların oluşumuna yardımcı olurlar.

Burada karşımıza yeni bir soru çıkıyor. O halde nous neyden meydana gelmiştir? Anaksagoras’a göre bu sorunun cevabı değişimi meydana getiren spermatalardan çok daha saf çok daha ince ve duru olan tohumlar yani spermatalardır. Spermataları düzenleyip devindiren ve ilk kaynak olan nous’ta çok daha ince ve duru olan spermatalardan meydana gelmiştir. Anlaşılacağı üzere Anaksagoras, nousa bir tür tanrısallık atfetmektedir. Anaksagoras’ın bu düşünceyi oluşturmasında kendisinden önceki filozofların etkisi açıktır. Ksenophanes, her şeyin kaynağı olarak tek tanrıyı görmüş ve bu tek tanrının akıl gücüyle her şeyi hareket ettirdiğini söylemişti. Yine Herakleitos’ta evrenin bir amacı ve düzeni olduğunu söylemiş ve bu düzeni meydana getirenin de logos olduğunu söylemişti.

Anaksagoras’ın Nous’u:
1. Hareket ettirici bir güçtür.
2. Aynı zamanda belirli yerlerde evreni planlar.

Anaksagoras, Nous’a hem hareket ettirici hem de planlayıcı bir güç atfederek ilk teleolojik (gayeci) düşünürlerden biri olmuştur. Evrenin bir gayesi bir amacı vardır çünkü evreni amaç güden bir akıl bilinçli biçimde planlamış ve bu plana göre devindirmiştir. Anaksagoras’a göre insanın amacı da bu gayeyi anlamaktır.

ANAKSAGORAS HAYATI VE FELSEESİ VİDEOLU ANLATIM

  • 26
    be_endim
    Beğendim
  • 4
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 3
    _rendim
    İğrendim
Paylaş
İlginizi Çekebilir