1. Anasayfa
  2. Ksenophanes

Ksenophanes Felsefesinde Tanrı ve İnsan Arasındaki Farklar-İnsan Bilgisinin İmkansızlığı

Ksenophanes Felsefesini detaylı biçimde irdeliyoruz. Onun Tek Tanrısı ve İnsan bilmesi arasındaki farkların yanı sıra Evren Düşüncesini de irdeliyoruz.

Ksenophanes Felsefesinde Tanrı ve İnsan Arasındaki Farklar-İnsan Bilgisinin İmkansızlığı

Ksenophanes felsefesi, insanlara ‘kendini bil’ ‘haddini bil’ der. Kendini bilmenin temeli ise eleştiridir. Antik Yunanca ’da ‘krisis’ ayırmak anlamına gelir. Bilgi ile bilgi olmayan şeyler ayrılmalıdır.

KSENOPHANES VE İNSAN BİLGİSİNİN İMKANSIZLIĞI

Ksenophanes’e göre insan bilgisinin kaynağı ve sınırı insanın tecrübeleridir. Her şey bilen gören de yalnızca tanrıdır. İnsanın bilgisi ise tanrının bilgisinin yanında sınırlı, dar ve görecelidir. Ancak insan elbette bu kadarla sınırlı kalmamaktadır. İnsan bilgisi sınırlıdır çünkü tecrübeye dayalıdır ve bu yüzden de görecelidir. Ancak insan ve ona ait bilgi ne kadar dar ve sınırlı olsa da sürekli aynı düzeyde kalmaz çünkü insanın tecrübesini ve bilgisini arttırabilen gelişime açık bir canlıdır. Fakat Ksenophanes’e göre insan tecrübe ve bilgisini ne kadar arttırırsa arttırsın asla Tanrının sahip olduğu düzeye erişemez. Çünkü insan tecrübe ve bilgisini arttırarak hakikate ulaşmak için ne kadar çabalarsa çabalasın, varlık ve oluş konusunda ancak doğruluğu ispatlanamayacak bilgilere sahip olabilmektedir.

İnsan, bilginin türlerini sıraya sokmalı ve önce genel bir ayırım yapmalı bunun ardından da sıraya soktuğu her bir bilgi türünden bahsederken detaylı anlatım yapmalıdır. İnsan, çaba göstererek tecrübesiyle bilgiler elde eder bu bilgiler her ne kadar Tanrı’nın tam ve eksiksiz bilgisiyle bir tutulamayacak olsa da Ksenophanes’e göre insanın maruz kaldığı bir bilgi türü daha vardır ki o da söylenti ve rivayetlerden oluşan bilgidir bu bilgi ise tamamen değersizdir. İşte tam da bu nedenle Ksenophanes için Homeros ve Hesiodos’un tüm anlatıları değersiz ve uydurmadır. Ksenophanes’e göre insanlar Tanrılara saygı göstermelidir. Homeros ve Hesiodos anlatılarının tanrılara bir saygısızlık olduğunu ifade eden Ksenophanes “Homeros ile Hesiodos, insanlara ait ne kadar ayıp ve kusurlu şey varsa hepsini Tanrılara yüklediler: Hırsızlık, zina ve karşılıklı kandırma” der. Hangi alanda olursa olsun insanların kesin ve mutlak bilgi sahibi olamayacaklarını insan ve onun elde edeceği her türden bilginin sınırlı olduğunu şu şekilde ifade eder: “Kesin hakikati olmadı gören, olmayacak da doğrudan. Tanımayanla bilen Tanrıları ve söylediğim bütün şeyleri”. Böylece Ksenophanes bilgiyi kesin olarak sınırlamakta ve bir çeşit nesnel doğruluk düşüncesine sahip olmaktadır. Anlaşılacağı gibi nesnel doğruluk düşüncesi kişilere göre değişmeyen düşüncelerdir. Bu nedenle Ksenophanes “Kesin hakikati olmadı gören, olmayacak da doğrudan. Tanımayanla bilen Tanrıları ve söylediğim bütün şeyleri” derken bu nesnel doğruluktan bahseder diğer yandan da, “Bir başarır da söylerse sırrın ve gizli şeyin ne olduğunu. Kendisi yine bilmiyordur onu, sanılardır ancak. Her şeyde sahip olduğu” diyerek de bu bilgiye ulaşılamayacağını ifade eder.

TANRI İNSANLARA BİLGİ VERMEZ!

Ksenophanes insanların tanrıdan her hangi bir yolla bilgi elde edemeyeceğini, tanrının insanlara bu türden bilgileri hiçbir zaman ve hiçbir şekilde vermemiş olduğunu söyler. Olaya bu biçimde baktığı için de Homeros ve Hesiodos gibi tanrı anlatılarını masal olarak görür ve bu türden tüm anlatıları eleştirir. Ksenophanes’e göre bilgimizin sınırı deneyimlerimizdir. Deneyimlerimizin ötesinde söylediklerimiz ise kanaatlerimizdir. Deneyimlerimizi aşan konular, tanrının doğası ve kâinatın tasviridir. Bu türden bilgiler deneyim ve akılla bilinemez. Akıl bu konularda yalnızca tahminde bulunabilir ki bazı tahminlerin de değeri diğerlerine göre daha fazladır. Öncelikle deneyim dünyasında zamanla daha iyisini yapabilirsiniz ancak ne yaparsanız yapın gerçeğin bilgisini bilemezsiniz. Ampirik bilgilerini arttıran insan deneyimle elde ettiği bu bilgileri arttırdıkça bir yandan bilgisizliğiyle ilgili farkındalığı da o denli artar. O zaman, görünüşler dünyasının bilgisine dayanarak buradan yaptığı çıkarımlarla tümevarımsal akıl yürütmeyle bu iki konu hakkında tahminler yapar.

Ksenophanes’e göre insanlar dünyada olup bitenlerin bilgisini elde edebilirler. Sürekli olarak bilgisini arttıran insan giderek daha iyi bilgilere ulaşabilir Şöyle der Ksenophanes: “Doğru Tanrılar en baştan göstermediler her şeyi insanlara. Ancak onlar araştırarak keşfedecekler daha iyisini zamanla

İNSAN BİLMESİNDE DENEYİMİN ÖNEMİ

Evet, en başta da belirttiğimiz gibi Ksenophanes’te insanın bilgisi göreceli, dar ve sınırlıdır ancak insan bilgisini arttırmalı ve yine göreli olarak daha yetkin bilgilere daima ulaşmalıdır çünkü başka türlü insanlar sarı balın incirden daha tatlı olduğunu anlayamayacaklar ve zaten sınırlı olan bilme alanlarında kendisini daha da kısıtlayarak çok daha sınırlı bilgilerle yetinmek zorunda kalacaktır. Görüldüğü gibi Ksenophanes, insanın tecrübeye dayalı bilgisine önem vermektedir ancak bu bilginin hep muamma olarak kalacağını da belirtmektedir. Bir başka ifadeyle, konu ne olursa olsun ister tanrısal konular olsun isterse de dünyayla ilgili konular olsun insan hep sanılarla yetinecektir ve hakikati gerçekten elde etse bile bunun doğruluğundan emin olamayacaktır. Peki bu neden böyledir bir başka deyişle Ksenophanes neden insanın hakikatin bilgisine karşı sınırlı olduğunu düşünmektedir? Çünkü insanın duyu organlı sınırlıdır ve sınırlı duyarlılık kapasitesine sahiptir dolayısıyla bu duyular yoluyla elde edilen bilgiler de sınırlı olacaktır. Bu konuda Ksenophanes ölçü olarak Tanrıyı ele alır ve Tanrının bilmesini ölçü sayar. Ksenophanes’e göre Tanrının bilmesi de her açıdan insanın doğrudan tecrübe yoluyla bilmesinde olduğu gibi bir bilmedir yani insan doğrudan bilmesi ile Tanrı’nın doğrudan bilmesi arasında yapı ve işleyiş açısından bir fark yoktur. Ancak insan duyuları sınırlı olduğu için en fazla sınırlı bilgilere erişebilir, Tanrı ise bu konuda tam donanımlı olması onun bilmesinde herhangi bir sınır tanımamasına ve tanrı bilgisinin tam ve eksiksiz olmasını sağlar.

TANRI MEKANLA SINIRLI DEĞİLDİR

Ksenophanes’e göre insan bilmesinde kullanılan araçlar duyu organları ve düşünmedir. Bu duyu organları her ne kadar sınırlı bilgiye sahip olsalar da çevremizde ve dünyamızda bize veriler sağlarlar. Örneğin gözümüzle görür, kulağımızla duyarız burada sorun şudur ki tüm bu bu göz, kulak gibi duyu organlarına sahip olan insan, aynı zamanda bir mekânın da içindedir yani mekânla sınırlıdır. Bu durumda insanın bilmesi bu mekânla sınırlı kalacaktır. Yeni bilgiler elde etmek için mekânın da değiştirilmesi ve bunun sürekli tekrarlanması gerekir. Tanrı yine bu noktada da insandan ayrılır çünkü insandaki sınırlı duyu organları ve sınırlı mekânlara karşın Tanrının görmesi, işitmesi bütünü kapsar ve bütünü görebildiği, işitebildiği, düşünebildiği ve mekânla sınırlı kalmadığı için insandan her bakımdan üstündür. Bu konuda Ksenophanes Tanrı için “O bütünü gören, bütünü kavrayan, bütünü işitendir” der.  Tanrı görme, duyma ve düşünme konusunda kapasitesi sınırlı olmadığı ve mekân değiştirmek zorunda kalmadığı için insandan farklı olarak hakikatin bilgisine sahip olabilmektedir üstelik Tanrı’nın bir şeyi bilmek için yerinden kıpırdaması da gerekmez. Ksenophanes bu durumu da şöyle anlatır “Hep aynı yerde kalır hiç kımıldamadan. Uygun düşmez O’na farklı zamanlarda değişik yerlerde olmak”.

İNSAN BİLGİSİ GÖRELİ VE YETERSİZDİR

Ksenophanes, Tanrı ve insan bilgisini nasıl ayırdığını şu örnekle açıklamıştır; “Tanrı sarı balı yaratmamış olsaydı, insanlar incirlerin çok tatlı olduğunu söyleyeceklerdi” Bu örnekten de anlaşılacağı üzere incir ve sarı balın tadı konusunda tecrübeye sahip olan insanlar iki farklı tecrübeye sahip insanları temsil ederler. İlk kısımda tecrübeye sahip olan yani sarı balı tatmamış olan insanlar ise incirden daha tatlı bir şey yemedikleri için ve tecrübeleri incirle sınırlı oldukları için en tatlı şeyin incir olduğunu söyleyeceklerdir bu durumda yaşam tecrübeleriyle elde ettikleri bu bilginin göreli olarak eksik olduğu söylenebilir. Hem incirin hem de sarı balın tadını bilen insanlar ise, ilk gruptaki yalnızca incirin tadını bilen insanlara göre daha fazla tecrübeye sahiptirler. Bu yüzden de onlar incirin de tatlı şeylerden biri olduğunu ancak en tatlı şeyin ‘sarı bal’ olduğunu söyleyeceklerdir. Fakat bu örnekte olduğu gibi insanların tatlarla ilgili bilgileri ve tecrübeleri ne kadar fazla olursa olsun yine de mutlak bilgi olduğu söylenemez. Çünkü sarı balın en tatlı şey olması, insan tecrübeleri içerisinde göreli olarak en tatlı şey olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumda en tatlı olan şey insan tecrübeleriyle sınırlıdır. Tanrı bilgisinde ise bu durum farklıdır tanrı tam ve eksiksiz olarak bildiği için göreliği aşmıştır. Ancak bu noktada Ksenophanes’in kendi içinde çelişkiye düşer gibi göründüğünü de ifade etmek gerektir: Ksenophanes, bir yandan tanrının insanlara hakikati öğretmediğini ve bu yüzden insanların sınırlı bilgileriyle hakikati bilemeyeceklerini söylerken bir yandan da kendisi göreli bilgilerinden yola çıkarak tanrıyı böyle tasarlar. Yani bu tasarımıyla kendisi de göreliliği aşmaya çalışır. Ksenophanes’in tanrı tasarımı tam olarak şöyledir: “Tanrı’nın özü küre biçimlidir ve insana benzer hiçbir yanı yoktur; baştan aşağı göz, baştan aşağı kulaktır, ama soluk almaz; tümden akıldır, düşüncedir ve sonsuzdur”.

thumbnail
Önerilen Yazı
Ksenophanes’in Tek Tanrı Fikri-Çok Tanrıcılıktan Tek Tanrıcılığa Geçiş

KSENOPHANES’İN EVREN DÜŞÜNCESİ

Ksenophanes kozmolojik olarak Miletli filozofların yanında fazlasıyla ilkel kalmıştır. Örneğin; çağdaşı olan Anaksimandros, dünya boşlukta ve dönüyor gibi dehşet doğrulukta fikirler ortaya atmışken ve Apeiron gibi hala günümüzde bile çürütülememiş inanılmaz saptamalar yapmışken Ksenophanes’e göre dünya düzdür ve üst yarısı hava alt yarısı topraktan oluşur. Güneş hava giderken eğri çizer ve bir çukura düşerek batar. Ertesi gün yeni bir güneş doğar. Yıldızlar geceleri yanan közler gibidir. Tutuştuklarında yükselirler söndüklerinde batarlar. Ay, yoğunlaşmış bir buluttur ve ışığı vardır. Dünya başlangıçta çamur gibiydi ancak sonra güneşte kuruyunca bu hali aldı diye düşünür.  Ksenophanes, Miletli filozofların yolundan gitmemiş ayrıca Pythagoras’ın ruh göçü düşüncesinden de etkilenmemiş ve ortaya yeni bir düşünce olarak monoteizm yani tek tanrı düşüncesini atmıştır.

Aristoteles, evreni bir takım ilkelerle anlamaya çalışan ve argümanlar sunan doğa filozoflarıyla bu açıklamaları mitolojiyle yapan teologları net bir biçimde birbirinden ayırmıştır. Bu bağlamda Ksenophanes, Aristoteles’e göre bir doğa filozofu değil bir teologdur ve yetersiz bir düşünürdür. Ksenophanes kimilerine göre bir aydınlanma devrimcisi olsa da Aristoteles, onun için daha da ileri giderek “Yunan felsefe tarihi içerisinde şans eseri yer alan bir şahsiyet” der.

KSENOPHANES FELSEFESİNDE TANRI VE İNSAN KONULU VİDEO

  • 7
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
Paylaş